Tarihin binlerce yıllık sürecine tanıklık eden ve yerleşik yaşamı
günümüzden onbin yıl öncesine kadar uzanan Niğde ili, tarihi
değerleri , doğal güzellikleri , termal kaynakları ile ülkemizin Kapadokya bölgesinde bulunan önemli bir turizm merkezidir.
Niğde yakınlarındaki eski Aktaş köyü Andaval kilisesinde bulunan ve M.Ö. 8.yüzyıla tarihlenen kitabe Hitit hiyeroglifiyle yazılmıştır.Bu kitabede Niğde’den NANİTİYA diye söz edilmektedir.
Roma döneminden günümüze ulaşan Roma havuzu ve su kemerleri kent kültüründeki dönemin mimari ve sanattaki büyüleyici gücünü ortaya koymakladır. Yine 8. ve 12 yüzyıllara tarihlenen
Gümüşler manastırı da önemli bir kültür varlığıdır,
Niğde ve çevresi 11 .yüzyıldan itibaren Selçuklu Türklerinin
idaresine geçmiştir. Bu dönemde esas şeklini alan Niğde kalesi
ve inşa edilen camii, medrese, türbe ve diğer tarihi yapılar mimari
ve sanatsal açıdan büyük önem taşımaktadır. Taşa maharetli elleriyle bir ruh katan Selçuklu ustalarından günümüze ulaşan tarihi
eserler bugün Türk milletinin övünç kaynağıdır.
Niğde de Osmanlı döneminden günümüze ulaşan tarihi eserler diğer sanatsal eserler ile birlikte kent dokusuna adeta bir nakış gibi İşlenmiştir.
Niğde ili termal kaynaklarıyla da ünlü bir yapıya sahiptir. Ayrıca
bu tarihi kent. dünyaca tanınıp bilinen Aladağ ve Bolkar dağlarından dolayı dağcılık ve doğa spotlarının da merkezi olmuştur.
Tarım ve hayvancılık Niğde için önemli bir geçim kaynağıdır.
Niğde’nin bir başka özelliği de ülkemizde tüketilen elma , patates
ve lahananın önemli bir bölümünün bu kentte üretilmiş olmasıdır.
Dünyanın en eski yerleşim alanlarından biri olan Niğde, el
dokuma halıları ile de ünlü bir kenttir. Desen ve renk özellikleri
bakımından özgün bir yapıya sahip sanatsal değeri yüksek Niğde el dokuma halıları, dünyanın birçok yerinde kolaylıkla alıcı
bulmaktadır.
Sanatın gücüne İnanan insanlar yetiştiren bu tarihi kent. gelişmişlik yönünde her geçen gün birçok yeni projeye imza atmaktadır. Ve önümüzdeki yıllarda Niğde, her alanda kalkınmışlığını
tamamlayan örnek bir il olarak kendinden söz ettireceğine inancım sonsuzdur.
Nigde city has witnessed thousands of years of world history
and urbanization, starting from ten thousand years back. With
historical heritage, natural beauties and thermal springs, Niğde
city is one of the most important tourism centres in the Cappadocia region of the country.
The inscription in the Andaval Church, written in Hittite hieroglyph, in the antique village of Aktaş near Niğde is dated C8th
BC. In this inscription, Niğde is referred to as NAHİTIYA. The
roman pool and aqueducts from the Roman Period display the
captivating capacity of the period in architecture and art in the
city culture. Another cultural treasure dated 8th- 12th century is
the Monastery of Gümüşler.
Niğde and its neighbouring districts were under the control of
the Seljuks in the 11th century. The Niğde Castle, the mosques,
muslim seminary, tombs and the other historic buildings built in
this period are of great importance in terms of art and architecture. Today, the Turkish nation is proud of the historic works
of the Seljuk craftsmen who gave life to stone with their skillful
hands.
Historic works of the Ottoman period and the other artistic
works in Niğde have been built like an embroidery in harmony
with the texture of the city.
The city of Niğde is also famous for its hot thermals. In
addi¬tion, this historic city, due to its well known Aladağ and
Bolkar mountains, is the centre of mountaineering and outdoor
sports. Agrıculture and anımal husbandry are important source
of income for the Niğde province. Another point to be highlighted is that a considerable amount of the apples, potatoes and
cabbage consumed in our country is grown in this city. Being
one of oldest settlements in the world, Niğde is also famous
for its hand-weaved carpets. Having its own character¬istics in
terms of pattern and colours, valuable hand-weaved carpets of
Niğde can be easily sold and found in most parts of the world.
This historic city, which has brought up persons who believe
in the strength of art, has been signing on new projects daily.
And I strongly believe that everyone will speak highly of Niğde
as an example city which has completed its development in all
aspects.
Âlim BARUT
Niğde Valisi
Âlim BARUT
Governor of Niğde
NİĞDE KÜLTÜR VARLIKLARI
HARİTASI
İÇİNDEKİLER
Genel Bilgiler
Tarihçe
Niğde Müzesi
Kale Tepe
Köşk Höyük
Göl Tepe - Kestel Ören Yeri
Porsuk Höyük
Göllü Dağ Ören Yeri
Tyana Ören Yeri
Aktaş Yenimahalle Eski Andaval
Gümüşler Ören Yeri
Kuşkayası Mezarları
Yeraltı Şehirleri
Kale ve Saat Kulesi
Akmedrese
Camiler
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi
Türbeler
Sokulu Mehmet Paşa Bedesteni
Sarıhan
Bor Sokulu Mehmet Paşa Bedesteni
Hamamlar
Kiliseler
Niğde Evleri
Geleneksel El Sanatları ve Geleneksel Hayat
Tarım Ürünleri
Niğde Mutfağı
Doğa ve Dağ Turizmi
Doğal Güzellikler
Turizm Merkezleri
Konaklama Tesisleri
Yerel Etkinlikler
Yeme İçme Yerleri
Önemli Telefon Numaraları
INDEX
General Information
History
Niğde Museum
Kaletepe
Köşk Mound
Göltepe / Kestel Remains
Porsuk Mound
Göllüdağ Remains
Tyana Remains
Aktaş Yenimahalle Eski Andaval
Gümüşler Remains
Kuşkayası Rock Tombs
Underground Cities
The Castle / The Clock Tower
The Akmadrasa
Mosques
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Complex
Tombs
Sokulu Mehmet Paşa Vaulted Bazaar
Sarıhan
Bor Sokulu Mehmet Paşa Vaulted Bazaar
Turkish Baths
Churches
Niğde Houses
Traditional Life And Handicrafts
Agricultural Products
Niğde Cuisine
Pleaces Of Naturel Beauty
Outdoor Pursuits
Turizm Centers
Hotels
Festivals
Restaurants
Important Telephone Number
Genel Bilgiler
General Information
Niğde İli ülkemizin iç Anadolu bölgesinin
güneydoğusundadır. Rakımı 1229 metre
olan Niğde ilinin 2007 yılı nüfus sayımlarına
göre genel nüfus toplamı 331.667 dir. Aksaray, Nevşehir, Kayseri, Konya illerine komşu
olan Niğde, güneyde Bolkar dağları ile İçel
ilinden, güneydoğu ve doğudan Aladağlar’ın
oluşturduğu doğal sınırlar ile de Adana ilinden ayrılır. Çamardı ve Ulukışla ilçeleri ise
Akdeniz bölgesinde kalmaktadır.
Termal kaynakları, ören yerleri, doğal güzellikleri, dağ ve kış turizm olanakları ve zengin tarihi doku, bu güzel kenti turizm merkezi
yapabilecek önemli unsurlardır.
Niğde Province is situated in the southeast of Turkey’s Central Anatolian Region.
Situated at an altitude of 1229 metres the
population of Niğde Province, according
to the general 2007 census, is 331,667
Niğde has Aksaray, Nevşehir, Kayseri
and Konya as neighbours with the Bolkar
Mountains to the south, the province of
İçel to the southeast and the Aladağlar
Mountains to the east forming natural
borders that separate it from the province
of Adana. As for the districts of Çamardı
and Ulukışla, they are counted as being in
the Mediterranean region.
8
Halkın esas geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Niğde Merkez Organize Sanayi,
Bor Deri Organize Sanayi ve Birko Koyunlu A.Ş. halı fabrikası ve diğer sanayi kolları
Niğde halkı için önemli istihdam alanlarıdır.
Elma ağacı sayısında Niğde ili ülke sıralamasında ilk sırada yer alır. Ülke genelinde patates üretiminin ise %25’lik bölümü bu ilde
üretilir. Geleneksel el sanatları bakımından
Niğde önemli bir ildir. Niğde ilinde üretilen
halılar dünyanın birçok ülkesinde müşteri
bulmaktadır. Başkent Ankara’ya yakınlığı,
Kapadokya bölgesinde olması, tarihi değerleri ve doğal güzellikleri bu güzel Anadolu
kentini ayrıcalıklı kılmaktadır. Ecemiş Suyu,
Ulu ırmak önemli akarsulardır.
Niğde ilinin Merkez ilçe, Altunhisar, Bor,
Çamardı, Çiftlik ve Ulukışla olmak üzere 6
ilçesi mevcuttur. Bor ilçesindeki organize
deri sanayi, Çamardı ilçesindeki dağ evi ve
Ulukışla ilçesindeki termal kaplıca turizmi
Niğde ilinin ekonomik ve sosyal gelişimine
önemli katkılar sağlamaktadır.
Thermal springs, historical sites, beautiful
scenery, opportunities for mountaineering
and winter sports and a rich history are
the elements that give this beautiful town
the possibility of being an important travel
destination.
The fundamental source of the
locals’ income is agriculture and animal
husbandry. The Niğde Central Industrial
Centre, the Bor Leather Industrial Centre
and the Birko Sheep Corporation and
other trades are important occupations
for the local people. Niğde Province is
top of the list in the country in the number
of apple trees it boasts. This province
provides 25% of the potato production of
the whole country. It is an important centre
of traditional handicrafts. The carpets
made in the Niğde are sold all over the
world. It’s proximity to the Capital Ankara,
it’s being located in Cappadocia, it’s
wealth of history and it’s natural beauty all
go towards making this pretty Anatolian
town something special. Ecemiş Waters
and the Ulu river are important rivers.
Niğde consists of 6 districts: Central,
Altunhisar, Bor, Çamardı, Çiftlik and
Ulukışla. The Leather Trade Centre of Bor,
the mountain houses of Çamardı and the
hot springs of Ulukışla play important roles
in the economic and social development
of Niğde province.
9
Tarihçe
Niğde’nin antik adı “NAHİTA”dır. Kaletepe
Obsidyen atölyelerinde ele geçen buluntular M.Ö. 600 bin yıl öncesine dayanmaktadır.
Kaletepe Obsidyen atölyesi, Bahçeli- Köşk
Höyük, Çiftlik- Tepecik Höyük, Pınarbaşı
Höyük ve Çamardı- Kestel’de ortaya çıkarılan Kalay Maden Ocağı ile Madenci Köyü
Göltepe’de yapılan kazılar, Niğde’de yerleşik yaşamın günümüzden 10 bin yıl öncesinde başladığını ve bu yaşamın kesintisiz
olarak sürdüğünü göstermektedir.
Asur ve Hitit yazılı belgeleri ile Porsuk
Höyük’te yapılan kazı çalışmalarında bölgenin M.Ö. 1800’den itibaren başlayarak 1000
yıl süreyle Hititlerin hâkimiyetinde kaldığı
anlaşılmaktadır. M.Ö. 710’ da Asurluların Hitit
egemenliğine son vermesiyle bölge Asurlulara daha sonra da Frig’lere geçmiştir. M.Ö.
17 yılında Romalıların bölgeye gelişine kadar,
Medler, Persler, İskender’in Helenistik Kapadokya Krallığı ve Bergama Krallığı bölgede
yaşamıştır. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Niğde, Doğu Roma (Bizans) toprakları içinde kalmıştır.
Türklerin (1071) Anadolu’ya gelişi ile başlayan Selçuklu Devleti egemenliği 1308 yılına
dek sürmüştür. 1470 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun kesin hâkimiyetine
giren bölge Cumhuriyet dönemine kadar
gelmiştir.
History
The ancient name for Niğde was
“NAHİTA”. The artefacts found at the
Kaletepe Obsidian Workshops date back
to 600,000 B.C.
There are ongoing excavations at: the
Kaletepe Obsidian Workshops, BahçeliKöşk Mound, Çiftlik- Tepecik Mound,
Pınarbaşı Mound, the Tin Mine Quarry
discovered at Çamardı- Kestel and at the
Göltepe of Madenci Köyü. These projects
demonstrate that Niğde was first settled
10,000 years ago and that there have been
civilisations in Niğde continuously since
then to the present day.
From Assyrian and Hittite written
documents and from the work going on
at the Porsuk Mound excavation we learn
that Hittite rule began in 1,800 B.C. and
continued for a thousand years. In 710
B.C. the region passed eventually from
Hittite to Assyrian sovereignty and after
the Assyrians it passed to the Phrygians.
In the period up to becoming Roman in 17
B.C. the region was home to the Medines,
the Persians, the Hellenistic Cappadocian
Kingdom of Alexander and the Kingdom of
Pergamum. When in 395 A.D. the Roman
Empire split into two Niğde became part of
East Roman (Byzantine) lands.
The Turks began arriving in Anatolia in
1071 as the Seljuk Dynasty and continued
to expand until 1308. In 1470 the region
was definitively under the rule of the
Ottoman Empire and remained so until the
emergence of the Turkish Republic.
11
Niğde Müzesi
bir anlayışla, yaşayan müze tarzında yapılması gereken sergileme, müzedeki, onarım ve
teşhir-tanzim çalışmalarının tamamlanmasından sonra, 20 Kasım 2001 tarihinde, yeniden
hizmete sunulmuştur. Yapılan son teşhir-tanzimi ile Bakanlığımızca “2003 YILINDA AVRUPA’DA YILIN
MÜZESİ” ne aday gösterilmiş, Almanya ve
Fransa’dan gelen komite üyeleri tarafından
elemeyi geçmiş ancak ödül alamamıştır. Bu
yıl da ABD Dünya Kültür Mirasını Koruma
Fonu, müzemizi pilot müze seçmiş olup,
proje dâhilinde tüm eserlerin dijital ortama
aktarılarak yeniden yapılandırılması amaçlanmaktadır. Bu uygulama Türkiye müzelerinde ileriye dönük çalışmalara örnek teşkil
edecektir.
Niğde Müzesi’nde, Orta Anadolu arkeolojisinin kronolojik düzenle sunulduğu 6 teşhir
salonu bulunmaktadır. Eserlerin büyük bir çoğunluğunu bölgede yapılmakta olan kazılardan elde edilen buluntular oluşturmaktadır.
Bir İç Anadolu Bölgesi kenti olan Niğde,
Paleolitik Çağdan günümüze değin kesintisiz
bir yerleşime tanık olmuştur. Bu binlerce yıllık
kültür birikiminin oluşumunda onlarca topluluğun ve uygarlığın katkısı vardır. Bu kültür
ve medeniyetlerin oluşturduğu çok zengin
ve ünik eserlerin; onarılması, tanıtılması ve
muhafaza edilmesi hiç kuşkusuz müzelerle
mümkündür. Bu bağlamda, Niğde Müzesi Anadolu arkeolojisini çok zengin ve ünik
eserlerle temsil etmektedir.
Niğde’de ilk müzecilik faaliyetleri 1939 yılında Akmedrese’de başlamıştır. II. Dünya Savaşı sırasında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin
deposu olarak kullanılan medrese, 1957 yılında Niğde Müzesi’nin kurulmasıyla onarılmış,
teşhir-tanzimi yapılarak ziyarete açılmıştır.
1977 yılında yeni binasına taşınan müzenin
20 Kasım 1982 yılında da ilk teşhir tanzimi
yapılmıştır. Bu durum 16 Şubat 1999 tarihine
kadar sürmüştür. Kazılardan gelen yoğun
ünik eserlerin sergilenme ihtiyacı ve çağdaş
12
Niğde Museum
Niğde, a city of the Central Anatolian Region, bears witness to a continuous habitation from the Paleolithic Period right up to
the modern day. There is much evidence
of the groups and civilisations involved in
thousands of years of cultural accumulation. In museums can be found irrefutable proof of these cultures and civilisations
and a wealth of unique artworks are restored, protected and displayed therein. In
this context the Niğde Museum of Anatolian Archaeology is a good example of the
variety and distinction of the artworks to be
found.
The Museum in Niğde has its origins in
1939 when operations began in the Akmedrese. During the Second World War the
madrasa was used as a storage facility for
the Istanbul Museum of Archaeology. After
restoration Niğde Museum was established in 1957; it was opened to visitors and
began its own displays and exhibitions.
The museum was moved to a new building in 1977 and its first exhibition there
opened on the 20th November 1982. This
continued until the 16th November 1999.
Realising there was a need to display the
many and unique objects found in ongoing excavations in a contemporary and
sympathetic way the museum underwent
an overhaul. On completion of these works
the museum opened to the public again on
the 20th November 2001.
The latest exhibition was entered by
the Ministry as a candidate for “European
Museum of the Year 2003”. And although
it was short listed by the committee that
came from Germany and France it did not
win an award. This year it has been selected as a pilot case by the US World Culture Heritage Protection Fund, one of the
aims of the project is to re-render all the
artefacts in a digital format. This process is
an example of how Turkish museums are
progressing.
In the Niğde Museum can be found 6 salons that present the archaeology of Central Anatolia chronologically. The vast majority of the artefacts on display are from
ongoing excavations in the region.
13
1.SALON: Bölgede, Neolitik çağa
tarihlenen Pınarbaşı
Höyük, Köşk Höyük,
Tepecik Höyüğü ve
Kaletepe Obsidiyen
Atölyesi kazılarında
bulunan Obsidiyen
aletler ile Neolitik
ve Kalkolitik Çağın
önemli merkezi durumundaki
Köşk
Höyük kazılarından
ele geçirilen ünik eserler, mezar buluntuları,
tanrı ve tanrıça heykelcikleri, antropomorfik
vazo ile M.Ö. 4883 yılına tarihlenen “Köşk
Höyük Kalkolitik Ev”inin birebir kurgusu
teşhir edilmektedir.Bu nedenle de salon,
“Köşk Höyük Salonu” olarak adlandırılır.
II. SALON: I. Büyük vitrinde, Eski Tunç
çağına (M.Ö. III. Bin yıl) tarihlenen Çamardı İlçesi, Celaller Köyü, Göltepe Höyüğü
kazılarında ele geçen madencilere ait buluntularla, höyüğün karşısında yer alan
Kestel antik kalay maden ocağındaki galeri
girişinin kurgusu teşhir edilmektedir. Yine,
Acemhöyük kazıları ile Ulukışla, Darboğaz
Kasabası’ndan getirilen eserler de bu vitrindedir. İkinci büyük vitrinde ise; Asur Ticaret Kolonileri çağının önemli merkezi olan
Acemhöyük (Puruşhanda) kazısında açığa
çıkarılan saray buluntuları sergilenmektedir.
III. SALON: “Geç Hitit- Frig Salonu” (M.Ö.
I.Bin yıl) Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Anadolu’da ortaya çıkan Geç
Hitit şehir devletlerinden Nahita ve Tuvanuva Krallıkları’na ait fırtına ve bereket tanrısı
stelleri, Hitit Hiyeroglifiyle yazılmış kitabeler, Kaynarca Tümülüsü buluntuları, Frig
dönemi seramikleri ve “Göllüdağ Aslanı”
sergilenmektedir.
IV. SALON: Helenistik, Roma ve Bizans
dönemi buluntularına ayrılmıştır. Salonun
bir bölümünde, il sınırları dâhilinde olan
Tepebağları, Porsuk Höyük ve Acemhöyük
kazılarında ele geçirilen buluntular ile satın
alım ve zor alım yoluyla kazandırılan pişmiş toprak ve cam eserler, mühür baskıları,
Roma Dönemi heykelcikleri ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. Salonun diğer
bölümünde ise, Tyana’da açığa çıkarılan ve
M.S. II. yy. Roma İmparatorluk dönemine
tarihlenen heykeltıraşlık ürünleri ile mezar
stelleri sergilenmektedir.
14
I. SALON: Mounted next to one another
are Obsidian tools found at the excavations
in the region at Pınarbaşı Mound, Köşk
Mound, Tepecik Mound and the Kaletepe
Obsidian Workshop from the Neolithic
Period. Also from the significant central
site at Köşk Mound; unique artefacts, tomb
remains, statues of gods and goddesses,
anthropomorphic vases from the “Köşk
Mound Chalcolithic House” dated to 4883
B.C. For this reason the salon is known as
the “Köşk Mound Salon”.
II. SALON: In the first large display cabinet
at the entrance to the gallery are mounted
items used in metalwork found at the
excavation at Göltepe Mound (in Celaller
Village in the Çamardı District) and from the
ancient tin mine located opposite at Kestel
dating from the Early Bronze Age (the third
millennium B.C.). Also in this display cabinet
are artefacts brought from the excavations
at Acem Mound and Darboğaz town in
Ulukışla. In the second large display cabinet
are palace findings that emerged from the
important Assyrian Trade Colonies Period
site at Acem Mound (Puruşhanda).
III. SALON: The “Late Hittite-Phrygian
Salon” (First Millennium B.C.). Here are
displayed storm and fertility god stellae,
books written in Hittite hieroglyphics, findings
from the Kaynarca Tumulus, Phrygian period
ceramics and the “Göllüdağ Lion”. These all
originate from the kingdoms of Nahita and
Tuvanuva belonging to the Late Hittite states
that sprung up in Anatolia after the collapse
of the Hittite Empire.
IV. SALON. Dedicated to remains from the
Hellenistic, Roman and Byzantine Period. In
one section of the Salon are to be found:
remains from Tepebağları, Porsuk Mound
and Acemhöyük, all within the provincial
boundary and purchased or acquired on the
way fired earth and glass artefacts, seals,
Roman statues and Byzantine artefacts.
In the other section are displayed statuemaking implements and tomb stellae
unearthed at Tyana and belonging to the
Period of the Roman Empire in the 2nd
Century A.D.
15
V. SALON. Coins and Mummies are on
display.
A - Coin Section: The production of
coins and general
information is given
on 2 panels. In 6 large
wall-mounted displaycabinets are displayed
in chronological order:
Greek,
Hellenistic,
Roman,
Byzantine
and Islamic-Ottoman
coins
along
with
Seljuk silver treasures
and treasures from
Tepebağları that was
part of the Cappadocian Kingdom.
B – Mummy Section: On display are the
“Nun Mummy” (11th C. A.D.) found in the
Ihlara Valley at Aksaray and the four baby
mummies (14th C. A.D.) that were removed
from the Çanlı (Bell) Church.
VI. SALON: The “Ethnographical
Artefacts Salon”. Ethnographic cultural
items, from the region recovered from
the ground, are introduced in this salon,
including: weapons, hand-printed cloth,
writing sets, lamps and lights, carpets and
rugs, banners, jewellery and alongside
remains of the İlhani period, a tray
belonging to Kachar Turks. There is also
an oriental corner.
V.SALON: Sikke ve mumyalar teşhir edilmektedir.
A-Sikke Bölümü: Sikke basım tekniği ve
genel tanımlar, iki pano halinde tanıtılmış,
6 büyük duvar vitrini içerisine, kronolojik
sırayla Grek, Helenistik, Roma, Bizans ve
İslami-Osmanlı dönemi sikkeleri ile Selçuklulardan kalma gümüş define ile Kapadokya Krallığına ait Tepebağları definesi yer
alır.
B-Mumya Bölümü: Aksaray Ihlara
Vadisi’nde bulunan “Rahibe Mumyası”
(X.yy.) ile Çanlı Kilise’den çıkarılan 4 adet
bebek mumyası (XIII. yy.) sergilenmektedir.
VI. SALON: “Etnografik Eserler Salonu”:
bölgenin kaybolmaya yüz tutmuş etnoğrafik kültürünün tanıtıldığı salonda silahlar, el
yazmaları, yazı takımları, aydınlatma araçları,
halılar, kilimler, âlemler,
takılar ve İlhanlı Döneminden kalma eserlerin yanında Kaçar Türklerine ait bir sini teşhir
edilmektedir. Salonda
birde şark köşesi oluşturulmuştur.
16
Kaletepe
Orta Anadolu’nun en büyük yanardağlarından biri olan GÖLLÜ DAĞ’ ın eteklerinde,
denizden yaklaşık 1600 metre yükseklikte
bulunan KALETEPE DERESİ’ dir. Bölgedeki
volkanik etkinlikler, tarih öncesi toplulukların aletlerini yaptığı bir doğal cam olan
obsidiyenin ortaya çıkmasını sağlamıştır..
Buradaki arkeolojik tabakalanma, en yenileri 160 bin yıldan daha öncesine tarihlenen değişik insan yerleşimlerine ait kanıtlar
içermektedir. Sadece Orta Anadolu değil,
tüm Türkiye, Yakındoğu ve hatta Doğu Avrupa için de bu kadar uzun bir süreyi içeren Paleolitik Çağ tabakalanması büyük bir
önem taşımaktadır. Acheul kültürünün evrimini yansıtan bu tabakalanma Anadolu için
eşsizdir. Hâlâ kazılmakta olan bu açık hava
buluntu yeri, Türkiye’nin en önemli Paleolitik Çağ yerleşimlerinden biri ve Anadolu
yarımadasının ilk iskânıyla ilgili sorulara yanıt verebilecek, şimdilik bilinen tek buluntu
yeridir. Kaletepe Deresi Paleolitik Çağ kazıları, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı ve Mission de Préhistoire Anatolien (Fransa Dışişleri Bakanlığı) işbirliği ile
Kömürcü-Kaletepe Obsidiyen Atölyesi Kazı
Projesi kapsamında yürütülmektedir. Paleolitik Çağ çalışmalarının sürdürüldüğü ve
Kaletepe Deresi 3 olarak adlandırılan Pleistosen tabakalanması, 2000 yılında Neolitik Çağ Obsidiyen atölyesi kazıları sırasın-
da keşfedilmiştir. Günümüzden 600 bin yıl
öncesine kadar giden Kaletepe, Obsidiyen
volkanik cam atölyesi kazısı Niğde Müzesi
başkanlığında İstanbul Üniversitesi’nden
Prof. Dr. Nur Balkan Atlı’nın bilimsel danışmanlığında sürdürülmektedir.
17
Kaletepe
In the foothills of GÖLLÜ MOUNTAIN,
one of the largest volcanoes in Central
Anatolia, at an altitude of approximately
1600m above sea-level, is found the KALETEPE VALLEY. Volcanic activity in the
region brought about the emergence of
natural glass obsidian that prehistoric
communities used to make tools. The archaeological layers here includes proof of
various human establishments of which
the most recent dates back 160,000 years.
This Paleolithic Age stratification covering
such a long period of time has huge significance not only for Central Anatolia but
for the whole of Turkey, the near East and,
moreover, East Europe. As a reflection of
the evolution of Acheul culture this stratification is unparalleled in Anatolia. Still
being excavated this open air discovery
is one of Turkey’s most important Paleolithic Age settlements and the Anatolian
Peninsula’s best insight into the question
of early housing; and thus far a unique
find. The Kaletepe Valley Paleolithic Age
excavations are being undertaken jointly
by the Prehistoric Science Branch of Istanbul University and Mission de Préhistoire
Anatolien (French Ministry of the Exterior) and by Kömürcü-Kaletepe Obsidian
Workshop Excavation Project. During the
ongoing Paleolithic Age studies there was
found, in the year 2000, a Neolothic Age
Obsidian workshop that has been named
Kaletepe Valley 3. Prof. Dr. Nur Balkan Atlı
of Istanbul University and the directorate
of the Niğde Museum is continuing to provide scholarly information on the Obsidian volcanic glass workshop excavation at
Kaletepe that goes back to 600 thousand
years before the present day.
Köşk Höyük
Niğde ili, Bahçeli beldesinde Roma havuzunun doğusundaki kayalık yamaç
üzerinde yer alan Köşk Höyük’te, 1981 yılından beri Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü
ve Niğde Müzesi arkeologları tarafından
sürdürülen kazılar, Bor ovasının en eski
tarım ve hayvancılıkla uğraşan toplumunun (M.Ö.6050–4911) bu alana yerleştiğini göstermektedir. Beş tabaka halindeki
yerleşimin ilk dört tabakası Geç Neolitik,
en geç tabakası ise Erken Kalkolitik devre
aittir. Neolitik dönemde gereksinime göre
genişletilen çok odalı küçük mekânlardan
oluşan mimari mevcuttur. Kalkolitik dönemde ise sokakların üstüne sıralanan
bitişik düzendeki konutlar belli bir plana
18
göre inşa edilmiştir. Bu dönem insanlarının,
ölülerini konutların tabanına gömdükleri
anlaşılmaktadır. Köşk Höyük’ün ölü gömme âdeti açısından önemi; çoğu yetişkin ve
bazı çocuklara uygulanan başın gövdeden
ayrılarak yüzün kille sıvanıp, yüz organlarının belirtilmesi ve aşı boyası ile boyanarak
onlara canlılık kazandırılmasıdır. Bu uygulama, Filistin, İsrail, Ürdün ve güney Suriye’de
M.Ö. 10000–8000 arasında görülmektedir.
Köşk Mound
The Köşk Mound, which is located on the
rocky slope to the east of the Roman pool in
the town Bahçeli in Niğde Province, shows
us that the oldest community (6050 – 4911
B.C.) involved in agriculture and animal
husbandry on the Bor plain settled here.
The ongoing excavations are being conducted by the Archaeology Department of
the Language and Histo-Geographic Faculty of Ankara University and archaeologists from Niğde Museum since 1982. There are five layers of settlement of which the
first four layers belong to the Late Neolithic
Period and the latest layer belongs to the
Early Chalcolithic Period. Considering what
was necessary in the Neolithic Period there
exists here architecture of spacious many
roomed small residences. In the Chalcolithic Period the dwellings were built accor-
ding to a clear plan being arranged next to
one another on adjacent streets. It appears that in this period that the dead were
buried under the floors of the dwellings. Of
particular importance is the custom of burying the dead at Köşk Mound; many of the
adults and some of the children had their
heads separated from the body of which
the faces were then plastered with clay
and the facial features picked out in red
paint giving them a striking appearance.
This practise is also evident between the
years 10,000 to 8,000 B.C. in Palestine, Israel and the south of Syria.
19
Göltepe - Kestel Ören Yeri
İlk Tunç çağına (M.Ö. 3200–2000) ait
Kestel Maden Ocağı, Niğde dağları eteklerinde Çamardı İlçesi Celaller Köyü sınırları içerisindedir. Maden, kendisine çağdaş bir cevher işleme atölyesi ve yerleşim
yeri olan Göltepe’nin karşısındadır. Kalay
cevheri kasiteritin madenden çıkarılmasında, önce cevher damarının altına bir
ateş yakılıp damar iyice ısıtılınca su serpilerek çatlatılıyordu. Maden ocağı ve galeriler sistemi, dağın içerisinde bir dolambaç
gibi toplam 1,5 km. alana yayılmaktadır.
Erken Tunç çağına ait Göltepe yine kendisi ile çağdaş ve kalay madeni olan Kestel ile karşı karşıyadır. Göltepe ve Kestel
Madenindeki kazılarda çok sayıda cevher zenginleştirme aletleri bulunmuştur.
Göltepe’de büyük miktarda kalay madenin işlendiğini, kalay cüruf içerikli potalar
göstermiştir. Potalarda eritildikten sonra,
eritilen kalay kalıplara dökülüp, kalay külçeleri elde ediliyordu. Bu metalürjik işlemin son aşaması kalayın bakır ile birleştirilerek bronz alaşımının hazırlanmasıydı.
Gelişmiş bir teknolojinin ürünü olan bu
maden, Eski Tunç çağında her türlü aletin, silah ve takının yapımında kullanılmıştır. Bu alanlardaki kazı çalışmaları Niğde
Müzesinin Başkanlığında ve Chicago Üniversitesi Oriental Enstitüt’ten Prof. Dr. K.
Aslıhan YENER’ in bilimsel başkanlığında
yürütülmüştür.
Göltepe - Kestel Ruins
Located within Celaller Village in the district of Çamardı in the foothills of the Niğde Mountains the Kestel Mineral Quarry
belongs to the Early Bronze Age (3200
– 2000 B.C.). The quarry is situated opposite what is a modern day ore extraction
workshop and settlement called Göltepe.
In order to extract the tin ore from the rocks
in the quarry first of all a fire was lit under
the seams of ore until the seams were qui20
sites are being conducted under the scientific direction of Prof. Dr. K. Aslıhan YENER of
the Niğde Museum Directorate and of the
Oriental Institute of Chicago University.
te hot then water was sprinkled on to crack
them open. The mines and galleries spread
out in a large curve inside the mountain for
a length of 1.5 km.
Göltepe, belonging to the Early Bronze
Period, once again finds itself face-to-face
with the contemporaneous tin mine Kestel.
There have been found many tools for ore
enrichment at the Göltepe and Kestel Mine
excavations. In a high number of the tin mines worked at Göltepe there is evidence of
crucibles containing traces of tin. After being melted in the crucibles, the molten tin
was poured into moulds and made by hand
into nuggets. The end aim of this metallurgical exercise was to combine the tin with
copper and create the alloy bronze.
In the Early Bronze age this mine was used
to produce products requiring developed
technology including all sorts of tools, weapons and jewellery. The excavations in these
21
Porsuk Höyük
Porsuk Mound
Niğde İli, Ulukışla İlçesi, Porsuk Köyü sınırları içerisinde yer alan ve yöre halkı arasında
Zeyve Höyük olarak da adlandırılan Porsuk
Höyük, Niğde İline 55 km. olup, Ulukışla
İlçesi’ne ise 9km. mesafededir. Eski Porsuk
Köyü’nün 3km. kuzeybatısında, AnkaraAdana karayolunun yaklaşık 500 m. güneydoğusunda yer almaktadır.
İçerisinde Hitit yerleşimini barındıran höyük, Demir çağı ağırlıklı olup, Geç Roma dönemine kadar bir tabakalaşma vermektedir.
Höyükte kazı çalışmaları; 1970’li yıllardan
beri Fransız bir ekip tarafından yürütülmektedir. Bu kazı ekibinin başkanı 2003 yılında
değişmiştir. Yeni oluşan kazı ekibi Bakanlığa 2003_2008 yıllarını kapsayan 5 yıllık bir
kazı programı sunmuştur.
Kazılarda
bulunan
eserler
Niğde
Müzesi’nde sergilenmektedir.
The Porsuk Mound, known locally as the
Zeyve Mound, is located 55 km from Niğde and 9 km from Ulukişla within the village
of Porsuk in the district of Ulukışla in Niğde
Province. The site is 3 km to the northwest
of the Old Porsuk Village, approximately
500m southeast of the Ankara-Adana
Highway.
Including Hittite settlement the mound
shelters mostly Iron Age remains but has levels going as far as the Late Roman Period.
The excavation works at the site have
been under the direction of a French team
since the 1970s. The head of the team was
changed in 2003 and the new team leader
presented a 5 year excavation plan to the
Ministry encompassing the years 20032008
Artefacts found during excavation are on
display at Niğde Museum.
22
Göllüdağ Ören Yeri
Niğde il merkezinin kuzey yönünde olup,
il merkezine 60km. uzaklıktadır. Kömürcü
Köyü yakınında bulunan Göllüdağ, deniz seviyesinden 2172m. yükseklikte korunaklı bir
şehirdir. Volkanik bir dağ olan Göllüdağ’ın
konik olan zirvesinde bir de krater göl mevcuttur. Bu krater gölden dolayı da Göllüdağ
olarak adlandırılmıştır.
M.Ö.1200 yıllarında Ege göçleri sonrasında Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla
Anadolu’da oluşan geç Hitit şehir devletlerinden birisi de bölgemizdeki Tabal’dır. Bu
dönemde Göllüdağ, Tabal ülkesinde yeri
belli olan şehir devletlerindendir. Göllüdağ
ören yerinde ilk kazı çalışmalarına 1934 yılında Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık tarafından
başlanılmıştır. Kazı çalışmalarına 1968–1969
yıllarında Burhan Tezcan tarafından devam
edilmiştir. Bu tarihten 1992 yılına kadar kazılara ara verilmiştir. 1992–1996 yılları arasında ise, Niğde Müze Müdürlüğü’nün denetiminde, Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden
Prof. Dr. Wulf Schirmer’ in katılımıyla devam
edilmiştir.
Göllüdağ, M.Ö. 8–7 yy.dan kalma etrafı
dıştan tamamen surla çevrilmiş bir Geç-Hitit
şehridir.
Saray ve mabet olabilecek orthostatlı yapı
da ikinci bir surla çevrilerek koruma altına
alınmıştır. İki sur arasında da birbirinin simet-
riği olan yapılar kompleksi bulunmaktadır.
Ele geçen heykeltıraşlık eserlerinin kısmen
işlenmesi, büyük ölçüde ise işlenmeden bırakılması, şehrin inşasının tamamlanmadan
terk edildiğini göstermektedir. Ancak hangi
nedenle halkın şehri terk ettiği bilinmemektedir.
23
Göllüdağ Remains
Göllüdağ is located 60 km to the north
of Niğde close to the village of Kömürcü at
an altitude of 2172m above sea-level. It is
a mountain refuge. Göllüdağ is a volcanic
mountain and there is a lake in the crater
at its conical peak. The lake crater is the reason for its name which literally translated
means Lake Mountain.
Tabal is one of the late Hittite states founded in the region that came about subsequent to migrations from the Aegean that led
to the downfall of the Hittite Empire in around 1200 B.C. At this period Gölludağ was
a city state with defined boundaries in the
Tabal state. The earliest excavations in the
Göllüdağ remains were started in 1934 by
Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık. The excavations
were continued in the years 1968-1969 by
Burhan Tezcan. There was a break in the
work from this date until 1992. From 1992 to
1996 Prof. Dr. Wulf Schirmer of the German
Archaeology Institute carried on under the
supervision of the Niğde Museum Directorate.
Göllüdağ is a Late Hittite City with a complete encircling rampart dating from the 8th
or 7th C. B.C.
What could be the Palace and Temple
complex is protected by a second rampart.
Between the two rampart walls are symmet-
rical building complexes, each exactly the
same as the next. Of the sculpting tools
that have come down to us it is evident that
some have been used but that a large number were never employed meaning that the
construction of the city was wholly abandoned. As to why the people would abandon
the city, the reason is not known.
24
Tyana Ören Yeri
Antik Tyana örenleri, Bor ilçesi, Kemerhisar kasabasındadır. Ören yeri, Kemerhisar
Kasabasının büyük bir bölümünün altında
kalmıştır. Kasabanın muhtelif yerlerinde çeşitli durumlarda bulunan önemli heykeltıraşlık eserler ve ören yerinde yapılan bilimsel
kazılar neticesinde çıkan eserler ve mimari
parçalar Niğde Müzesi’nde sergilenmektedir. Bahçeli kasabası’nda bulunan ve Roma
havuzu adıyla adlandırılan antik havuza
hayat veren kaynak suyunun Roma devrinde yapılan kemerlerle taşınmasına yönelik
oluşturulan kemerlerden dolayı kasaba Kemerhisar adını almıştır. Roma havuzundan
itibaren Kemerhisar Kasabası içlerine kadar
ki bölümde kemerler toprak altındadır. Kalan
bölümdeki ve kazı alanına kadar olan kemerler ise toprak üzerindedir Halen büyük
bir bölümü ayakta bulunan su kemerleriyle
Roma havuzundan şehre su taşınmaktaydı.
Su kemerleri M.S. II-III. yy.’lara aittir. Tyana
Ören yeri I.II. ve III. dereceli arkeolojik sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.
Tarih öncesinden Hititler’in yıkılışına değin pek çok uygarlığa mekân olan
Kemerhisar(Tyana), Hititler döneminde Tuwanuwa, Roma’da ise Tyana olarak tanınıyor. Tuwanuwa Geç Hitit döneminin başkentidir. Ünlü kral Warpalawa İ.Ö.738–715
yıllarında bu kentte hüküm sürmüştür.
M.Ö.30-M.S. 395 yıllarını kapsayan Roma
döneminde, Kemerhisar(Tyana) yoğun yapılaşma ile tarihinin en önemli evresini yaşadı.
Antik kent saraylarla, tapınaklarla, su kemerleriyle ve yerleşim birimleriyle büyük bir
kent konumuna geldi. Tyana’nın en parlak
dönemi hiç kuşkusuz Roma çağıdır. Bu dönemde iki kez Güney Kapadokya Krallığı’nın
başkentliğini yapmıştır.
Antik Tyana kentinde 2000 yılından beri
bir İtalyan ekip tarafından bilimsel kazılar
sürdürülmektedir.
26
Tyana Remains
The Ancient Remains of Tyana are in the
small town of Kemerhisar in the Bor District. The remains sit beneath a large area
of Kemerhisar Town. Important sculpting
tools have been found in different states in
various parts of the town and the artefacts
and architectural pieces that have emerged
from the systematic excavation of the site
are on display in the Niğde Museum. Because of the ancient pool known as the Roman pool found in Bahçeli town and the life
giving waters of the aqueducts constructed
in the Roman period the town was named
Kemerhisar (literally Aqueduct-Fort). In the
section starting from the Roman Pool as far
as the inner parts of Kemerhisar the aqueducts are buried. The remaining sections
and those that have been excavated thus
far are above ground level. To this day a large section of aqueducts still standing carry
water from the Roman Pool to the city. The
aqueducts date from the 2nd and 3rd C.
A.D. Tyrana Remains has been graded into
1st 2nd and 3rd class archaeological sites
and duly protected.
Up to the collapse of the Pre-Historic Hittites Kemerhisar (Tyana), was the home of
many cultures. In the Hittite Period it was
known as Tuwanuwa, and in the Roman
Age as Tyana.
In the Roman period covering the years
30 B.C. to 395 A.D. Kemerhisar (Tyana)
went through a period of rapid growth and
lived its most important phase. It came to
be a large city with palaces, temples, aqueducts and homes. With any doubt the brightest period in Tyana’s history is the Roman
Age. At this period it was twice designated
as the capital of the Southern Cappadocian
Kingdom.
Since the year 2000 an Italian team have
been in charge of the systematic excavation of Ancient Tyana.
27
Andabalis, Eski Andaval
Tarihi kaynaklarda adı Andavilis, Addaualis, Ambavalis olarak geçen yerleşim
Geç antik dönemde, İstanbul’dan Kilikya
Pylaisi’ne giden yol üzerinde bir istasyon
görevi üstlenmiştir. Niğde İli’nin 8 km. kuzeydoğusunda, merkez ilçeye bağlı Aktaş
köyü yakınında ve bugünkü Yeniköy (Yeni
Mahalle)’de bulunan Bizans dönemine ait
kilise ilk olarak W.J.HAMİLTON’ un 1842
yılında basılan seyahatnamesinde kısaca
anlatılmaktadır. Seyyah, Eski Andaval’daki
kilisenin Konstantinos’un annesi Helena’ya
adanmış bir kilise olduğunu belirtmektedir.
Günümüzden yaklaşık olarak 1500 yıl öncesine ait olan Andaval Kilisesinin kazı ve
yenileme çalışmaları Niğde Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Hacettepe Üniversitesi
Öğretim Üyelerinden Sacit PEKAK’ın bilimsel danışmanlığında yürütülmektedir.
28
Andabalis, Eski Andaval
Gümüşler Manastırı
Known variously in historical sources as
Andavilis, Addaualis and Ambavalis the
settlement was originally built in ancient
times as a duty station on the road from
Istanbul to Pylaisi in Cilicia. Located 8 km
to the northeast of Niğde, close to the
village of Aktaş belonging to the district
centre known as Yeniköy, the first mention
of the church belonging to the Byzantine
Age is a short entry in the travel journal
of W.J.HAMILTON published in 1842. According to this author the Old Andaval
church was founded by Helena, mother of
Constantine. The work of excavating and
restoring the approximately 1500 year old
remains of the Andaval Church are under
the scientific supervision of Sacıt PEKAK of
the board of the Niğde Museum Directorate and a member of Hacettepe University.
Manastırın yer aldığı Gümüşler kasabasının Orta Çağdaki adı ve tarihi hakkında
dönem kaynağı bulunmamaktadır. Yapılış
tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber,
kuvvetli ihtimalle 8-12 yüzyıllar arasında
yapıldığı sanılmaktadır. Büyük bir kaya
kilisenin içine oyulan manastır Kapadokya bölgesindeki günümüze iyi korunarak
gelmiş ve en büyük manastırlardan birisidir.
Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek
çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim
adamları bunları yemekhaneli(trapezalı)
ve açık avlulu olmak üzere iki grupta
ele almaktadır. Gümüşler Manastırı ikinci
grup dâhilindedir. Manastırın en önemli
yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan
kilisedir. Ana giriş kapısının tam karşısındadır. Manastıra orta avludan geçilerek ulaşılır. Manastırın avlu yüksekliği
14 metredir. Manastırda yer alan diğer
mekânların pek çoğunun işlevi bilinmemektedir. Orta avluda mezarlar ve erzak
depoları bulunmaktadır. Girişte avlunun
sol tarafında yer altı şehri bulunmaktadır.
Yeraltı şehrinden toprak yüzeyine ulaşan
havalandırma ve megafon şeklinde haberleşme sistemi vardır.
29
ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel
ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir.
Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av
sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir
kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin
ikonografik ve üslup özelliklerine göre tarihlendirme yapılabilmektedir. Manastırdaki duvar resimleri İngiliz arkeolog-restoratör Michel Gough tarafından 1960 lı yıllarda tamir
edilmiştir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri
ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi
ile 11./12. yy.l’ara tarihlendirmek mümkündür.
Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı
ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan
Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise
Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios,
Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının
resimleri yer almaktadır.
Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde,
İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos
figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış
olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa
31
Gümüşler Monastery
The monastery is located in Gümüşler
Town, an important historical source with
relation to the Middle Ages. The monastery is carved out of a large rock church
and is one of the best preserved and largest of its kind in the Cappadocia region.
There are quite a few monasteries hewn
out of the rock in Cappadocia and some
scholars split these into 2 types; those with
dining halls and those with open courtyards. The Gümüşler Monastery is part of
the second group. The most important part
of the monastery complex is the church
to its north. The church comprises of four
free standing closed aisles based on a
Greek cross plan; in the northern aisle of
the cross there is a niche with two tombs.
To the west there are 2 entrances covered
with a cradle vault. The function of many
of the other spaces in the monastery is not
known.
It is assumed that at least 3 different
Masters worked on the paintings found on
the walls of the church. In the main apse
there are three bands of painting; the highest shows Christ Enthroned, with two angels to his right, the symbols of the Gospel
writers and the moment of Desis with Mary
and the disciples. The lowest series shows
fathers of the church, Basil the Great of
Kayseri, Gregory of Nysa, Gregory of Nazians and the like.
In the north aisle of the cross are representations of The Annunciation, The Nativity and The Presentation at the Temple
with the figures of John the Baptist and St.
Stephen which must have been painted by
the hand of a second artist. On the inside
of the narthex to the south of the entrance
door are representations of Mary and baby
Jesus and on each side of them the archangels Gabriel and Michael which belong
to the hand of a third artist. On the walls of
a room above the narthex is an example
of something not seen anywhere else in
Cappadocia: hunting scenes. There is an
interesting composition of a variety of animals. The special style and iconography of
the paintings on the walls of the Gümüşler
Monastery is the same as that can be see
in many churches in Cappadocia. It is possible to date the paintings in the church to
the 12th and 13th C. A.D. by comparing and
evaluating them by these traits.
32
Kuş Kayası Kaya Mezarları
Kuş Kayası Rock Tombs
Niğde İli, Merkez ilçeye bağlı Karatlı Kasabasındadır. Kasabanın güneybatısında
bulunan kaya mezarları, bir vadinin iki yamacında bulunmaktadır. Mezarlar vadinin
güney yamacında 11 adet, kuzey yamacında
4 adet olmak üzere 15 adettir. Birbirine benzeyen bu mezarların içlerinde klineler yer
alır. Bir mezarın içinde aşı boyasıyla yapılmış dağ keçisini kovalayan köpek figürleri
yer almaktadır. Bu kaya mezarlarının tamamının giriş kapıları üzerinde sağır pencere
gibi delikler vardır. Bu kapıların sağında ve
solunda stilize insan figürleri kabartma olarak işlenmiştir.
Found in Karaltı Town of the Central district of Niğde Province. The rock tombs are
on both sides of a valley to the southwest
of the town. Of a total of 15 tombs there are
11 on the south side of the valley and 4 on
the north. Inside the tombs, which all look
alike, klinai can be found. Inside one tomb
there is red ochre painting of dogs chasing
a mountain goat. Above the entrance doors of all the rock tombs are openings that
resemble blind windows. To the left and
right of these doors there have been carved bas-relief stylised human figures.
Karatlı Tatarlar Mezarlığı / Karatlı Tatarlar Tombs
Yeraltı Şehirleri
Underground Cities
İlimiz Kapadokya bölgesinde bulunmasından dolayı, bölgesel özellik olarak birçok
yeraltı yerleşim alanına sahiptir. Bunların en
önemlileri; Kavlaktepe, Gümüşler Manastırı,
Fertek, Kayırlı, Konaklı, Gölcük gibi kasaba
ve köylerimizde bulunmaktadır. Gümüşler
Manastırı, Kavlaktepe ve Fertek yeraltı yerleşimlerinde, Niğde Müze Müdürlüğü’nce
temizlik ve kazı çalışmaları tamamlanmıştır.
Because Niğde is located in the Cappadocia region it is home to many underground settlements which are a regional characteristic. Of the most important of these
to be found here are in towns and villages
such as Kavlaktepe, Gümüşler Moastery,
Fertek, Kayırlı, Konaklı and Gölcük. The
excavation and preparation of Gümüşler
Monasterty, Kavlaktepe and Fertek was
undertaken by the Niğde Museum Directorate.
35
Kale
The Castle
Niğde Kalesi, bir höyük olan Alaaddin
Tepesinin kuzey kısmı üzerine inşa edilmiştir. İnşa kitabesi olmadığı için yapım
tarihini kesin olarak bilemiyoruz. Muhtemelen IX. yüzyılda Bizanslılar zamanında
olmuştur. Esas şeklini ise Anadolu Selçuklu hükümdarları II. Kılıçarslan (1155–1192),
II. Rüknettin Süleyman Şah (1196–1204) ve
I. Alâeddin Keykubat (1220–1237) dönemlerinde almıştır. Yapı, iç kale ile onu çevreleyen ve konut alanlarını kuşatan kalın bir
surla dış kaleden oluşmaktadır. İç kale ve
surlar, şehrin doğu tarafında yer alan ve fazla yüksek olmayan, kuzey-güney doğrultusunda uzanan tepenin üzerine inşa edilmiştir. Bu tepeye daha sonra üzerinde bulunan
Alâeddin Camii’nden dolayı “Alâeddin Tepesi” adı verilmiştir.2008 yılında işletmeye
açılan Niğde Kalesi en fazla ziyaret edilen
tarihi mekanlar arasındadır.İç mekanlarında
halı ve el sanatları satış mağazaları, geleneksel yaşam sergileri, restoran, kafeterya
ve toplantı salonları bulunmaktadır.
Cumhuriyet
döneminde
hapishane
olarak kullanılan kalede günümüzde hazırlanan proje onayından sonra, Rölöve,
Restitüsyon, Resterasyon ve Çevre Düzenlemesi projelerinin uygulanması tamamlanmıştır.
Niğde Castle was built on the northern
part of the mound known as Alaaddin
Peak. Because there is no inscription we
cannot be sure of the date of construction. Most probably it was built in the 10th
C. A.D. in Byzantine times. It attained its
principle form during the reigns of Kılıçarslan II (1155–1192), Rüknettin Süleyman
Şah II (1196–1204) and Alâeddin Keykubat
I (1220–1237) in the Anatolian Seljuk age.
The inner castle and the residences that
surround it are encompassed by a large
rampart wall that constitutes the outer
castle. The inner castle and ramparts were
built on the peak in the not-too-high east of
the city in a north-south alignment. It is because later the Alâeddin Mosque was built
on this peak that the hill became known
as “Alâeddin Peak”. Although it no longer
functions as a fort in the inner castle there
can still be found here: the Alâeddin Mosque (1223), the Hatıroğlu Fountain (1267–
68) and the Rahmaniye Mosque (1747)
alongside the Alâeddin Peak. In later times
houses and shops were built below the
castle.
In the Republic the castle has been used
as a prison and, after the modern day project was approved, it has been completely
overhauled, restored and landscaped.
36
Saat Kulesi
the 19th C. A.D. The first examples in Anatolia are from the early 20th C. A.D. The
edict of Sultan Abdülhamit to provincial
governors on the 25th year of his accession (1901-2) accelerated the tradition. There
are only fifty (50) clock towers that reflect
the architectural style of that time to have
survived to this day. Clock towers, being
one of the monuments that most embellish
towns, were built in the highest part of the
city or where they were most visible.
Niğde’de iç kalenin güneybatı köşesindeki burcun yarısı yıkılıp içi doldurularak
üstüne Saat Kulesi(1901–2) yapılmıştır. Dıştan minare görünümünde olan saat kulesi,
dört bölümden oluşur. Kaide ve gövde ongen planlıdır. Saat kulesi yapma geleneği
Avrupa’da XIV. yy.’da başlamasına rağmen,
Osmanlı topraklarında XVIII. yy’ da görülmeye başlar. Anadolu’da ilk örnekleri XIX.
yy. başında görülür. Sultan Abdülhamit’in
tahta çıkışının 25.yılında(1901–2) valilere
gönderilen fermanla Anadolu’da saat yapma geleneği hızlanır. Zamanın mimari üslubunu yansıtan saat kulelerinden yalnızca
elli (50) tanesi günümüze ulaşmıştır. Şehir
ve kasabaları süsleyen birer anıt olan saat
kuleleri, kentin en yüksek yerine yâda her
yerden görülen alanlara yapılmıştır.
The Clock Tower
The Clock Tower (1901-2) was erected on
the tower at the southwest corner tower of
the inner castle by half knocking down the
tower there and then filling it. There are
four sections to the clock tower that outwardly resembles a Minaret. The base and
trunk are of a ten-sided design. Although
the tradition of building clock towers dates
back to the 15th C. A.D. in Europe they did
not start to appear in Ottoman lands until
38
Ak Medrese
Ak Medrese
Taç kapısı üzerindeki inşa kitabesine
göre, 812 H./1409–10 yılında yapılmıştır.
Yaptıran Karamanoğlu hükümdarı Alâeddin
Ali Bey’in oğlu Ali Bey’dir. Saruhan mahallesinde bulunan medresenin taç kapısı
tamamen beyaz mermerden yapıldığı için
“Ak Medrese” adı verilmiştir. Bazı onarımlar gören medrese günümüzde orijinalliğini
muhafaza etmektedir. Yapı, açık avlulu ve
iki katlı medreseler grubuna girer. Alt iki kat
eyvanlı bir şemaya sahipken, üst katta ise
iki kat yüksekliğinde tutulan ana eyvan ile
beraber dört eyvanlı bir düzenleme görülür.
Medresenin plan şeması son derece simetrik olup, plan düzenlemesi bakımından Türk
Medrese mimarisinde tek örnektir. Yapı
kuzey-güney doğrultusundadır. Medresenin inşaasında tamamen yöreye mahsus
sarımtırak renkte trakit taşı kullanılmıştır.
Yapıda sade taş bezeme görülür. Süsleme
yoğunluğu taç kapıdadır. Bezemeler alçak
ve yüksek kabartma tekniğindedir.
1939–1950 yılları arasında II. Dünya savaşı tehlikesine karşı İstanbul Arkeoloji
Müzesi’nin deposu olarak kullanılmıştır.
1950–57 yılları arasında ise Niğde Müzesi deposu, 1957–70 yılları arasında Niğde
Müze Müdürlüğü şeklinde hizmet vermiştir.
Günümüzde Niğde Üniversitesi bünyesindedir.
According to the inscription above the
crown door it was built in the years 1409-10
(812 in the Islamic Calendar). It was commissioned by Ali Bey who was the son of the
sovereign of the Karamanoğlu, Alâeddin Ali
Bey. The madrasa, located in the Saruhan
quarter was given the name “Ak Medrese”
(meaning white or pure madrasa) because
the crown gate was built completely of white marble. Because of several restorations
the madrasa is preserved today in its original splendour. The building has an open
courtyard and two madrasa each with two
floors. While the lower two floors own a design based on the eyvan (open three-walled
antechamber) the two floors that rise above them exhibit a continuation of the main
eyvan along with a four eyvan extension.
It is a unique example in Turkish madrasa
design in terms of its perfect symmetry. The
building is set out on a north-south axis. In
the construction of the whole madrasa only
local stone of a yellowish colour was purposely employed. The only ornamentation
to be observed is of stone. Much of the decoration is on the crown entrance. This decoration is done with plaster and high-relief
techniques.
39
Because of the dangers presented by the
Second World War it was used between the
years 1939-1950 as a store for the Istanbul
Archeological Museum. From 1950 to 1957 it
was a store for the Niğde Museum, and from
1957 to 1970 it was open under the Directorate of the Niğde Museum. Today it is part of
Niğde University.
Camiler
Mosques
ALÂEDDİN CAMİİ
Niğde sancak beyi Ziynettin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırılmıştır. Kitabesine
göre yapının mimarları, üstad Sıddık ve kardeşi Gazi’dir. Ayrıca inşa kitabesinde, Müstenireddin adı geçmektedir, bu şahsın caminin
inşaatından sorumlu yapım yöneticisi olduğu
anlaşılmaktadır. Bazı onarımlarla günümüze
gelen camii, orijinal özelliğini büyük ölçüde
korumakta ve işlevini devam ettirmektedir.
Camii iki kapılıdır. Doğuya
bakan kapı üzerinde yaz
aylarında 09.30 – 11.00
saatleri arasında güneş
ışıklarının bıraktığı gölge, kapının taş maharetli
elleriyle işleyen ustanın
“Taçlı Kadın Başı” nı ortaya çıkartmaktadır. Efsaneye göre usta, âşık olduğu
ve hiç evlenemeyeceğini
bildiği Niğde Sancak beyinin kızına duyduğu aşkı
sonsuza dek yaşatmak
için konuyu kapı süslemesindeki taşa resmetmiştir.
Yapı, harim ile kuzeydoğu
köşesine yerleştirilen tek
şerefeli minareden oluşmaktadır.
ALÂEDDİN MOSQUE
Commissioned by Ziynettin Beşare, lord of
the sanjak of Niğde, in 1223. According to
the inscription the architects of the building
were Master craftsman Sıddık and his brother Gazı. The inscription also mentions the
name Müstenireddin whom, it is surmised,
was the administrator in charge of the construction of this individual mosque. Having
been restored several times the mosque nowadays is, to a large extent, preserved in its original state and
continues to function as a mosque. It has two entrances. Above
the eastern door can be discerned, in the summer months between 09.30 and 11.00 in the morning, a hand chiselled inscription
in the door that reads “Head of
the Crowned Lady”. According
to legend the craftsman responsible had fallen in love with the
daughter of the lord of the Niğde
Sanjak and knowing that he could never marry her declared his
undying love by inscribing it decoratively in stone. The building
is finished by a single-balconied minaret in its most secluded
north-eastern corner.
41
Sungurbey Camii
Caminin inşaa kitabesi yoktur. Ancak 1335
yılı civarında yapıldığı düşünülmektedir. İlhanlı döneminde Niğde Valisi olan Sungur
Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimarı
bilinmemektedir. Fakat minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme
ait doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını
ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır.
Niğde Kalesinin güneybatı yönündedir.
Bazı onarımlarla günümüze gelen camii,
örtü sistemi ve minareler haricinde orijinal
özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır.
Doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli vergi kitabesi
bulunur. Muhtemelen bu tarihte cami tamir
görmüş olabilir. Yapı barut mahzeni olarak
kullanılırken, XVIII. yy. ortalarında mahallede çıkan yangın sonucu cami yanmış, örtü
sistemi ve minareler de tamamen yıkılmıştır.
Sonrasında tamir edilerek ahşap direkli ve
düz toprak damlı cami şeklini almıştır. Yapı
1948 yılı civarı tekrar onarım görmüş doğu
taç kapısındaki minarelerden biri yeniden
yapılmıştır.
Cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli bir arazi üzerine inşa edilmiş ve dıştan
28.45x37.10 m. ölçülerindedir. Yapı, harim,
doğu ve kuzey cephelerde birer taçkapı ile
doğu cephenin güney tarafına camiye bitişik
yerleştirilen türbeden müteşekkildir. Camii
inşaasında sarımtrak renkte ince yonu trakit
taşı kullanılmıştır. Yapı inşasında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik görülür. Doğu ve kuzey cephelerde birer taç kapıya yer verilmiştir. Ayrıca kuzey cephenin doğu köşesinde
merdivenle çıkılan fevkani, “Bey Kapısı” vardır. Çifte minareli abidevî taç kapının doğu
cepheye yapılması arazinin topografik yapısıyla alakalıdır. Doğu taç kapısı eyvan türünde olup, iki yandan birer minareyle sınırlandırılmış ve Türk mimarisinde kendine özgü
seçkin bir yeri vardır. Eyvan Gotik mimarisinin bir özelliği olarak kaburgalı tonozla kapatılmıştır. Eyvanın yan duvarlarına simetrik
yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen
bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle
dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli
bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütunceleri arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan
oluşan, geometrik motiflerle bezenen panolar dıştan, kıvrık dallar arasına yerleştirilen
çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların
uçlarında ve aralarındaki boşluğu doldurur
vaziyette; kuzey panoda 37 güney panoda
ise 42 figür vardır. Bunlar; kuş, fil, oğlak, at,
panter, antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan,
maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Bunların
43
On iki Hayvanlı Türk Takviminin bir hatırası
olarak, taç kapıyı bezemek amacıyla yapıldığını sanmaktayız. Keza, Kuzey Taç Kapı’da
geometrik, bitkisel ve figürlü bezemelerle
dekore edilmiştir. Camîde batı duvarın alt
tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst
tarafında 3 ve kuzey duvarın üst tarafında bir
pencere orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir. Camîde ahşap bezemeyi
kuzey ve doğu taç ahşap kapıları ile bugün
Dışarı Camii’nde bulunan minberin de görmekteyiz.
und an inscription which mentions the date
1469-70 A.D. (Islamic Calendar: 874). Most
probably the mosque underwent repairs at
this date. The mosque burnt down as a result of a fire that started in the quarter, while
the building was being used as a gun powder store in the middle of the 19th C. A.D.
The roof and minarets were completely
destroyed. During the renovation that took
place afterwards the mosque acquired wooden columns and a flat roof made of earth.
Around the year 1948 the building was again renovated and one of the minarets of the
eastern crown door was re-built.
The exterior dimensions of the mosque
are 28.45m x 37.10m and it is built on land
that slopes from east to west. The building
consists of a crowned door on the innermost, east and north faces and where the
east face meets to the southern end of the
mosque are arranged domed tombs (türbe).
A yellowish trachyte thin cut stone has been
used in the construction of the mosque. The
workmanship throughout the construction
is fairly good and accomplished. The east
and northern faces have each been given a
crown entrance. Also at the eastern corner
of the north side there is a staircase leading
up to an upper storey “Lord’s Entrance”. The
construction of the twin-minaretted monumental crown entrance on the eastern side
is due to the lay of the land. The construction
SUNGURBEY MOSQUE
There is no inscription on the mosque. Nonetheless it is thought it was constructed in
around 1335. It was probably commissioned
by Sunger Bey who was Governor of Niğde in the İlhanlı period. The architect is not
known. But the pulpit and probably the wooden panels of the door in the northern crown
entrance were done by craftsmen with the
names of Hoca Ebubekir, and, for the later
wooden panels of the door in the eastern
crown entrance, Hacı Muhammed. It is located to the southwest of Niğde’s Castle.
With the exception of the roof and the minarets the mosque, with a few renovations,
has survived to our day pretty much in its
original state and function. Above the main
crown door entrance to the east can be fo44
of the eastern crown entrance as an open
three-sided vault flanked on each side by a
minaret gives the mosque a special place
in Turkish architecture. The vault is defined
by ribs, a feature of Gothic Architecture. On
the side walls of this vault feature symmetrical niches that run from floor to ceiling.
The walls of the vault are completely covered in decorative representations of plants
and geometrical figures. The most striking
ornamentation is between the niche and
the columns at the corner of the vault. Here
outside the panels with representations of
eight pointed stars and geometrical motifs
there are represented, amongst the winding branches, various animal heads. Filling
in the spaces between the spiralling branches, and at their tips, there are 37 figures in
the northern panel and 42 in the southern.
The figures of a bird, elephant, goat, horse,
panther, antelope, dragon, squirrel, bull,
rabbit, monkey, dog, lion, sheep, duck and
fish can all be found. It is not thought that
these are meant to evoke the Twelve Beast
Turkish Calendar. There are comparable
geometric, plant-life and figures decorating
the Northern Crown Door. Of the original
windows that have survived unscathed to
this time there are 4 on the lower part of
the western wall, 1 on the lower part of the
eastern wall, and 3 higher, plus one window
on the upper north wall. The decorated wooden doors of the north and east entrances
of the mosque are currently to be seen in
the pulpit of the Dışarı Mosque.
45
Hanım Cami
Murat Paşa Camii
Burhan mahallesi’ndedir. İnşa kitabesine göre; 856H./1452M. yılında yapılmıştır.
Yaptıran Murat’ın oğlu Hacı Dursun’ dur.
Bazı onarımlarla günümüze gelen camii,
orijinal özelliğini kısmen yitirmiştir. Dıştan
8.70x16.90 m. ölçülerinde olup, enine dikdörtgen planlı yapı, düz ahşap tavanlı camiler gurubundadır. Son cemaat yeri yoktur.
Cami harim ile tek şerefeli minareden oluşur. Yapı oldukça sade inşa edilmiştir.
Günümüze bazı onarımlarla gelen camii,
orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve
işlevini devam ettirmektedir. Enine dikdörtgen planlı yapı, dıştan yaklaşık 13.00x30.60
m. boyutlarındadır. Farklı çapta 4 kubbeyle
örtülen harimin kuzeybatı köşesinde türbe
ve kuzey cephenin doğu tarafında tek şerefeli minare yer alır. Kuzey cephenin orta bölümünde ise önceden üç gözlü son cemaat yerinin olduğu sanılmaktadır. Yapının duvar ve
örtü sisteminde sarımtrak renkte ince yonu
trakit taşı, payelerde bazalt taşı, minber ile
bir kapısında mermer malzeme kullanılmıştır.
Temiz bir işçilik vardır. Cephelerde ikişer sıra
pencere açılarak duvarların masifliği giderilmiştir. Camî, genelinde sade inşaa edilmekle
birlikte, dikkati çeken bezemeler avlu kapısında, mihrap, minber ve harimin batı bölümündeki ahşap mahfilde görülür. 1081H./16
Eylül 1670 M. tarihinde inşa edilmiştir
Hanım Mosque
Located in the Burhan Quarter. According to the inscription it was built in the
year 1452 A.D. (Islamic Calendar: 856). It
was commissioned by Hacı Dursun, Son
Of Murat. The mosque has undergone several renovations and has lost many of its
original features. With external dimensions
of 8.70m x 16.90m it belongs to the group of mosques built to a rectangular plan
with a flat wooden roof. There is no ‘late
assembly’ room. The mosque has a singegalleried minaret and was built in a rather
plain style.
Murat Paşa Mosque
Having undergone several renovations
the mosque has kept to this day much of
its original features and function. It is built to a rectangular plan with external dimensions of 13.00m x 30.60m. There is a
single-galleried minaret to the east of the
north side and a roof with 4 domes of varying diameter enclosing the shrine in the
nort
47
hwest corner. It is supposed that the middle section of the north side was originally a
three-sectioned ‘last assembly’ space. The
walls and roof of the building are of yellowish trachyte stone, with pillars of basalt
and the pulpit and one door made of marble. The workmanship is fine. Breaking up
the solid stone walls of the sides open out
two rows of windows. In what is a generally
plain style of architecture, the decoration
of the courtyard door, the niche, the pulpit
and the west side of the shrine of wood are
worth noticing. It was dedicated on September 16th 1670 (Islamic Calendar: 1081).
leme yoktur. Dikkati çeken bezeme mihrap
ve müezzin mahfilindedir.
Dışarı (Çelebi Hüsamettin)
Camii
Saruhan mahallesi Bor Caddesi üzerindedir. Yapının inşaa kitabesi yoktur. Fakat
XVI. yy.’da yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze bazı onarımlarla gelen camii, orijinal
özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Daha önce yıkılan son cemaat yeri aslına uygun yeniden
inşaa edilmiştir. Yapı, tek kubbeli camîler sınıfındadır. Dıştan 17.10x17.10 m. ölçülerinde
harim, kuzeyinde 5.40x17.10 m. ölçülerinde
üç kubbeli son cemaat yeri ve kuzeybatı
köşesinde yer alan tek şerefeli minareden oluşur. Cephe duvarlarında ve kubbe kasnağında sarımtrak ince yonu trakit
taşı, minarede kül renginde, mihrapta ise
kül rengi kesme taş kullanılmıştır. İtinalı işçilik göze çarpar. Cephe duvarları oldukça
yüksek tutulmuştur. Yapının bütün duvarlarında iki sıra pencere açılarak monotonluk
giderilmeye çalışılmıştır. Son cemaat yeri
köşelerden pandantiflerle geçilen üç kubbeyle örtülmüştür. Harime girişi sağlayan
1.15x2.10 m. ölçülerinde cümle kapısı kuzey
duvarının ortasına yerleştirilmiş, basık kemer ve söveler mermerden yapılmıştır. İç
mekâna aydınlık, her duvarda eşit şekilde
sekizi alt sırada, sekizi üst sırada ve biri de
kubbe kasnağında olmak üzere on yedi
pencereyle sağlanmıştır. Camîde aşırı süs-
Dışarı (Çelebi Hüsamettin)
Mosque
Located on Bor Street in the Saruhan
District. There is no inscription but it is believed that it was built in the 17th C. A.D. Having undergone several renovations the
mosque has kept to this day much of its
original features and function. The previously demolished ‘last assembly’ area has
been sympathetically re-constructed. It is
classed as a single-domed mosque. The
place of worship has external dimensions
of 17.10m x 17.10m with a three-domed ‘last
assembly’ area of 5.40m x 17.10m to the
north and a single-galleried minaret in the
northwest corner. The outer walls and the
drum of the dome are of a yellowish thin
cut trachyte, the minaret is ash coloured
and the niche of ash coloured cut stone.
The skill of the workmanship is remarkable. The outer walls are rather high. All
the walls of the building have two rows of
opening windows which serves to break
up the monotony. The corners of the Last
Assembly Area are topped by pendentives
on which sit three domes. The entrance to
the place of worship is by a partitioned
door with dimensions of 1.15m x 2.10m si
49
tuated in the middle of the north wall with low arches and
door jambs of marble. The lighting of the interior is by way
of seventeen windows; eight equally-spaced on the upper
row and each on the lower of around all the walls and a
single window in the drum of the dome. There is not too
much embellishment in the mosque. Of interest are the decorated niche and the muezzins’ assembly.
Kığılı (Pazar) Camii
Kığılı (Pazar) Mosque
Bal Hasan mahallesi’ndedir. Doğu cephedeki pencere alınlığına yerleştirilen
inşa kitabesine göre, 1106H./1694–95M.
yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Hasan’dır.
Günümüze bazı onarımlarla gelen camî,
orijinal özelliğini büyük ölçüde korumakta ve işlevini devam ettirmektedir. Tek
kubbeli camiler sınıfına dâhildir. Dıştan
yaklaşık 15.00x17.00m. boyutlarında olup,
harim ile kuzeydoğu köşesindeki tek şerefeli minareden oluşur. Camî doğu-batı doğrultusunda eğimli bir arazi üzerine
kurulmuştur. Cephe duvarlarında, kubbe
kasnağında, minare ve mihrapta sarımtrak
renginde ince yonu trakit taşı, cümle kapısı
ve pencerelerin kemer, lento ve sövelerinde mermer malzeme kullanılmış, kubbe ise
kurşun ile kaplanmıştır. Genelinde temiz işçilik göze çarpmaktadır. Harim, köşelerden
tromplarla geçilen 12.00m. çapında yarım
kubbe ile kapatılmıştır. İç mekâna aydınlık;
doğu duvarda bir, diğer duvarlarda ikişer
ve kubbe kasnağında dört adet olmak üzere toplam on bir pencereyle sağlanmıştır.
Yapıda süslemeler cümle kapısı, pencereler, doğu cephedeki kuş evi ve mihrapta
görülür. Camide inşa kitabesi harici mihrap, kapı ve pencerelerde de çeşitli kitabeler vardır.
In the Bal Hasan Quarter. According to
the inscription above the window on the
east side it was constructed in 1694-95
A.D: (Islamic Calendar: 1106). The person
who had it built was Hacı Hasan. Having
undergone several renovations the mosque has kept to this day much of its original features and function. It is classed as
a single-domed mosque. It has external
dimensions of 15.00 x 17.00 m and has a
single-galleried minaret in the northeast
corner. It has been constructed on land
that slopes from east to west. The outer
walls, the drum of the dome, the minaret
and the niche are made of yellowish thin
cut trachyte stone; marble has been employed for the partitioned doors, window
arches, lintel and door jambs; the dome is
covered in lead. The relatively high standard of workmanship is striking. The space
is covered by a 12m diameter dome that
rises up from the corners. The interior space is lit by 11 windows; one on the east wall,
two on each of the other walls and four in
the dome. In the building decoration can
be seen on the partitioned door, the windows, the bird house on the east side and
in the niche. As well as the foundation inscription there are various inscriptions in
the niche, and on the door and windows.
51
52
Sır Ali Camii
around the year 1712. Having undergone
several renovations the mosque has kept
to this day much of its original features
and function. With external dimensions
of 9.30m x 12.60m it belongs to the group of mosques built to a rectangular plan
with a flat wooden roof. There is no ‘last
assembly’ area. There is a recently constructed twin-galleried minaret of brick on
the west. For the walls thick cut stone has
been used, for the niche, columns and arches; thin cut stone and for the roofing wooden material was employed. A very plain
building there is no decoration of note.
Sır Ali Mahallesindedir. Caminin inşa kitabesi yoktur. Ancak caminin güneybatı köşesinde yine aynı isimle anılan bir çeşme
vardır. Bu yapı üzerindeki kitabeye göre,
1124H./1712M. tarihinde yenilenerek daha
önce var olan çeşmenin yerine yapıldığı,
bu durumda camînin de 1712 yılı civarında
yapıldığıdır. Günümüze bazı onarımlarla
gelen camî, orijinal özelliğini kısmen korumakta ve işlevini devam ettirmektedir.
Yapı dıştan 9.30x12.60 m. boyutlarında
enine dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı
camiler gurubuna girer. Yapının son cemaat yeri yoktur. Batı yönüne yakın zamanda
briketten iki şerefeli minare yapılmıştır. Yapının duvarlarında kaba yonu taş, mihrap,
sütun ve kemerlerde ince yonu taş, örtü
sisteminde ahşap malzeme kullanılmıştır.
Sade inşa edilen yapıda önemli bir bezeme yoktur.
Sır Ali Camii Çeşmesi
Sır Ali Fountain
Sır Ali Mosque
In the Sır Ali Quarter. There is no inscription. However in the southwest corner of
the mosque there is a fountain with the
same name. According to the inscription
here this was built in 1712 A.D. (Islamic Calendar: 1124). As this is the date that this
fountain replaced one on the same spot
it is inferred that the mosque too was built
53
Bor Şeyh İlyas Camii (1530)
Bor Şeyh İlyas Mosque
ESKİCİLER MESCIT
Located in the Burhan Quarter. According
to the inscription above the partitioned door
it was constructed in 1413-14 A.D: (Islamic Calendar: 816). Hacı Mahmut had it built. Having
undergone several renovations the mosque
has lost much of its original form. With external dimensions of 11.60m x 11.90m it belongs
to the group of mosques with wooden supports and a wooden roof. The mescit consists
of a rectangular plan with a three-sectioned
‘last assembly’ area to the north. The walls
are made of rubble; the roof and supports
employ wood. The exterior of the mescit is
rather plain but the decoration inside is striking. Worth seeing are the tops of the Corinthian columns, the partitioned door, the niche,
and, above all, the wooden roof and wooden
columns.
ŞAH MESCIT
Located in the Şahin Ali Quarter. The Mescit
has no inscription. However from the point of
view of the type of construction, the building
techniques and the niche it resembles the nearby Hanım Mosque (1452). The mescit dates
back to the time of the Karaman oğulları, in
the middle of the 16th C. A.D. Having undergone various modifications the mosque has
lost its original characteristics. With external
dimensions of 8.70m x 12.70m it belongs to
the group of mosques built to a rectangular
plan with a flat wooden roof. After the destruction of the wooden roof the roof was redone with flat concrete. There is no ‘last assembly’ area nor minaret.
ESKİCİLER MESCİDİ
Burhan Mahallesinde yer alır. Cümle kapısının üzerinde yer alan inşa kitabesinde
816H./1413–14 M. yılında yapıldığı yazılıdır.
Yaptıran Hacı Mahmut’tur. Bazı onarımlarla günümüze gelen camii, orijinal özelliğini
korurken fonksiyonunu kaybetmiştir. Dıştan
11.60x11.90 m. boyutlarında olan yapı, ahşap
direkli ve ahşap tavanlı camiler gurubundadır. Mescit enine dikdörtgen planlı harim ile
kuzeyinde yer alan üç bölümlü son cemaat
yerinden müteşekkildir. Duvarlarda moloz
taş, örtü sistemi ve ayaklarda ahşap malzeme kullanılmıştır. Mescit dışı oldukça sade
fakat içte zengin bezeme göze çarpar. Son
cemaat yeri’ndeki devşirme sütunların korint
başlıkları, cümle kapısı, mihrap ve en önemlisi ahşap tavan ve ahşap sütunlarda görülür.
ŞAH MESCİDİ
Şahin Ali mahallesindedir. Mescidin inşaa
kitabesi yoktur. Ancak yapı plan, inşa, teknik,
malzeme ve mihrabı bakımından yakınındaki
Hanım Camii’ne (1452) benzemektedir. Mescidin Karaman oğulları zamanında XV. yy.
ortalarına tarihlenmektedir. Bazı onarımlarla
günümüze gelen camii, orijinal özelliğini yitirmiştir. Dıştan 8.70x12.70 m. ölçülerinde olan
enine dikdörtgen planlı, düz ahşap tavanlı
camîler gurubundadır. Ahşap tavan sonradan yıkılarak yerine düz beton atılmıştır. Yapı
da son cemaat yerine ve minareye yer verilmemiştir.
56
DARÜ’Z-ZİKR MESCIT
In the Bal Hasan Quarter. There is no inscription on the building. However elements of
the design and of the niche show a great resemblance to mosques in Niğde and Boe dating from the time Karaman oğulları. Also the
name of the building appears in the Tapu Tahrir Defteri dating from 1476 A:D. Therefore the
construction can be dated to the early 16th C.
A.D. Having undergone various modifications
the mosque has retained much of its original
form and function. To the north of the edifice
there has been added a simple last assembly
area, and in the courtyard there are one of 2
rooms with taps for ablutions.
With external dimensions of 9.50m x
10.30m it belongs to the group of mosques
built to a rectangular plan with a flat wooden
roof. There is no Last Assembly Area and no
minaret. It is closed at the top with a sloping
roof. The walls are of thick stone; the partitioned door-column, arch and niche of thin stone and for the roofing wood is employed. The
edifice is entered through a small room that
was added later to the north side. The interior dimensions are 7.80m x 8.50m. Running
east to west are three-sectioned, twin pointed
arches running parallel to the niche in three
stages. The niche is decorated with a weave
pattern. In a relatively plain building the most
important decoration is found in the niche.
DARÜ’Z-ZİKR MESCİDİ
Bal Hasan mahallesindedir. Yapının inşa kitabesi yoktur. Ancak plan ve mihrap elemanlarının özellikleri, Niğde ve Bor’daki Karaman
Oğulları dönemi camî ve mescitleriyle büyük
benzerlik göstermektedir. Ayrıca yapının ismi
1476M. tarihli tapu tahrir defterinde geçmektedir. Bundan dolayı XV. yy. başlarında inşa
edildiği görüşü hâkimdir. Bazı onarımlarla
günümüze gelen camii, orijinal özelliğini ve
fonksiyonunu korumaktadır. Harimin kuzey
tarafına son cemaat niteliğinde basit bir
mekân eklenmiş, avlu kısmına da 1–2 oda ile
helâ ve abdest muslukları yapılmıştır.
Dıştan 9.50x10.30 m. ölçülerinde olan yapı,
düz ahşap tavanlı camîler gurubundadır. Son
cemaat yeri ve minaresi yoktur. Üstten eğimli
sac çatı ile örtülüdür. Duvarlarında kaba yonu
taş, cümle kapısı – sütun, kemer ve mihrapta
ince tonu taş, örtü sisteminde ahşap malzeme kullanılmıştır. Harime, kuzey cepheden
sonradan eklenen basit hacimden girilir. İç
mekân 7.80x8.50 m. ölçülerindedir. DoğuBatı doğrultusunda yerleştirilen üçer gözlü,
iki sıra sivri kemerle mihraba paralel üç sahna ayrılmıştır. Mihrap mukarnas kavsaralıdır.
Oldukça sade inşaa edilen yapıda en önemli
bezeme mihraptadır.
57
KIBLE MESCİDİ
Eski Saray mahallesindedir. İnşaa kitabesi yoktur. Fakat yapının ismine göre 1584
tarihli Niğde Sancağı’na ait tapu tahrir defterinde “Kıble Mescidi “olarak rastlamaktayız. Buna göre mescit 1522–1584 yılları
arasında inşaa edilmiş olmalıdır. Günümüze bazı onarım ve ilavelerle gelen mescit,
asli konumunu korumaktadır. Yapının orijinalinde son cemaat yeri ve minaresi yoktur. Yapı dıştan 9.45x9.50 m. boyutlarında
ve tek kubbeli camiler sınıfındadır. Yapı oldukça sade inşaa edilmiştir.
KIBLE MESCIT
In the Eski Saray Quarter. Having undergone various modifications, there is no inscription. However in the Tapu Tahrir Defteri book we come across a building with
the same name “Kıble Mescidi” belonging
to the Niğde sanjak dating from 1584. Therefore the mescit had to have been built
in the years 1522 to 1584. Having undergone various modifications and additions
the mecsit preserves its original function.
There is no original ‘last assembly’ area
nor minaret. The building has exterior dimensions of 9.45m x 9.50m and is classed
as single-domed mosque. The building is
rather plain in terms of ornamentation.
58
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi
Şehirlerin oluşup gelişmesinde ve kimliğini oluşturmasında genel ve kendine
özgü mimari özelliği ile bütünlük arz etmesi, bir bakıma o şehrin çehresi olması
bakımından önemlidir. Osmanlı şehircilik
anlayışında sosyal ve dini içerikli binaların
önemi ve konumu oldukça fazla idi. Külliye
geleneği de verilen bu değerin en somut
göstergesi ve en önemli parçasıdır. Kısaca tanımlamak gerekirse Külliye; oluşum
gayesi halka açık ve halka hizmet veren
yapı topluluğudur. İçerisinde dini ve sosyal içerikli değişik binaları barındırır. Camî
ekseninde Medrese, Darüşşifa, Han, Hamam, Kervansaray, Çeşme, İmaret, Türbe,
Kütüphane, Umumi Helâlar, Hazire, Arasta
vb. yapılardır. Osmanlı Devleti’nde yapılan
külliyelerin inşaa amaçlarından biri ve bir
bakıma en önemlisi devletin imar ve iskân
politikasının bir gereğidir.
Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliyesi
yapılış itibari ile bir menzil külliyesidir. Külliye, Ankara-Adana karayolu üzerinde bulunan Ulukışla merkezinde, “pazaryeri”nde
yer alır. Yapı topluluğu halk arasında Paşa
Hanı, Kışla, Ulukışla Kervansarayı olarak
bilinir. İlçe bugünkü ismini de Kervansaraydan almıştır. Bazı araştırmacılara göre
külliye, kervan yolcularının yanı sıra sefere
çıkan askerlerin kışlağı olarak da kullanıl-
dığı bildirilmektedir. Külliyeyi yaptıran Öküz
Mehmet Paşa’nın aslen Ulukışla’lı olduğu
da yapının oluşumunda etkilidir. Yapı ile ilgili çokça anlatım ve değerlendirme vardır.
Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı
şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur.
17.yy’.da Osmanlı Devletinde başlayan gerileme ve sonrasında başta Celali isyanları ve doğuya yapılan seferler sonucunda,
Öküz Mehmet Paşa’nın 1615 yılında çıktığı
İran seferi sırasında bu yerde konaklama
için kışlak olmadığını görünce, sefer sonrası bu külliyeyi yaptırdığıdır.
Külliye, kuzeyden güneye eğimli bir arazi üzerindedir. Külliyenin odak yapısı; doğu-batı yönünde uzanan, yaklaşık dikdörtgen plana sahip arastadır. Arasta; dolaşımı
sağlayan üstü örtülü bir sokaktır. Arastanın
kuzey cephesi, hanın avlusuna bitişiktir.
Kareye yakın dikdörtgen şekilli avlunun
güney kenarında arasta; doğu ve batısında
revaklar; kuzeyinde ise hücre ve eyvanlardan oluşan özel geceleme mekânları vardır.
CAMİİ
Külliyenin güneydoğu ucundadır. Yapı,
halk arasında, Kışla camî olarakda anılır. Evliya Çelebi camî ile ilgili olarak”…..en meş60
hur camî Koca Mehmet Paşa Camii’dir. Kubbeli ve minareli, avlusu mermer döşeli şirin
bir camîdir.” demektedir. Yapı 1969,1970
ve 1977 yıllarında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, yeniden inşa edilircesine onarılmıştır. Yapı bugünkü haliyle, tek
kubbeyle örtülü, kareye yakın dikdörtgen
planlı 12.20x14.00 m. boyutlarındaki bir harim; kuzeyde üç birimli son cemaat yeri ve
harimin batı duvarının kuzey ucuna bitişik
bir minareden oluşmaktadır. Duvarlar düzgün kesme taşla kaplanmıştır. Harimi örten
kubbe, son onarımda, betonarme olarak
inşa edilmiş, iç yüzeyi sıvalı olan kubbe,
dışta, son cemaat yeri kubbeleri gibi kurşunla kaplanmıştır. Kubbe sekizgen bir
kasnağa oturmuştur. Kasnağın her yüzünde yuvarlak ve alçı şebekeli pencere vardır. Dış cephelerde değişik yüksekliklerde,
cepheyi çepeçevre dolanan, eşit aralıklı,
kırmızı renkli üç kesme taş sırası cepheyi
adeta dörde bölmektedir. Harimin doğu ve
batı cepheleri benzer düzende olup, her
iki cephede de, alt sırada üç, üst sırada bir
pencere yer almaktadır. Harim kuzey duvarı ortasında yer alan harim girişinin iki yanında birer pencere vardır. Taçkapı, kaval
ve iç bükey kavisli silmelerden oluşan dikdörtgen bir çerçeveye sahiptir. Yine harimde bulunan Mahfil, girişin hemen üzerinde
profilli taş konsolların desteklediği küçük
bir balkon şeklindedir. Şimdiki durumu ile
camî oldukça sade görünümlüdür.
KERVANSARAY
Avlu ve Kuzey Ahırı: Avlu ve Kuzey Ahırının üzerinde yer aldığı arazi, bugün kuzeyden güneye doğru eğimlidir. Kareye
yakın dikdörtgen şekilli avlunun güney
kenarında arasta yer almaktadır. Doğu ve
batısında revaklar kuzeyinde ise hücre ve
eyvanlardan oluşan mekânlar vardır. Bu
mekânlar, avluya göre yatay konumdaki
Kuzey Ahırı’na bitişiktir. Kuzey Ahırı, 1953–
1978 yılları arasında tahıl ambarı olarak,
1991–1996 yılları arasında ise, halı atölyesi
olarak kullanılmıştır.
Ahırın doğu cephesi, üçgen bir alınlıkla
taçlandırılıştır. En üstte cephe ortasında
bir mazgal pencere vardır. Kuzey Ahırı’nın,
avlunun kuzeyindeki mekânlarla birleştiği kesim oldukça haraptır. Kuzey Ahırı’nın
tamamen sağır olan kuzey cephesi
0.60x1.40x m. ölçülerinde altı payanda ile
desteklenmiştir. Batı cephesi, aynen doğu
cephesinde olduğu gibi, üçgen bir alınlıkla taçlandırılmıştır. Üst kesimdeki mazgal
pencerelerin simetriği doğu cephede de
vardır. Doğu ve batıda, Kuzey Ahırı ile avlu
revaklarının oluşturduğu müşterek cephelerin ortalarına denk gelen kesimde yer
alan kapılar, sadece yolcular için düşünülmüş olmalıdır. Avlunun batı revakının güneyden itibaren ikinci birimine açılan sivri
61
kemerli bir giriş açıklığı mevcuttur. Doğu ve
batı kanadındaki revaklar simetriktir. Orta
avlunun kuzey kenarı üzerinde, ahırın güney duvarına bitişik mekânlar sıralanmaktadır. Bu mekânların tümü kuzey-güney
yönlü hafif sivri kemerli beşik tonozla örtülüdür ve simetriktir. Avlununun Kuzey kenarı ortasına yerleştirilmiş giriş eyvanından
kuzey Ahırı’na girilir. Ahır, doğu-batı yönlü
bir doğru boyunca sıralanan altı paye ile eş
genişlikte iki sahına bölünmüştür. Avlu ve
Kuzey Ahırı’nda hiçbir süsleme yoktur.
Güney Ahırı:Camî ile hamam arasında,
düz bir alanda yer alır. Dar kenarlardan biri
arastanın güney cephesine bitişiktir. Yapının duvarları içte ve dışta tamamen kesme
taşlarla kaplanmıştır. Kuzey –güney yönde
uzanan sahınlar, sivri kemerli beşik tonozlarla örtülüdür. Güney Ahırı’nın doğu ve
batı cephelerinin düzeni birbirine benzer.
Her iki cephede de dörder payanda vardır.
Payanda aralarında ise birer küçük mazgal pencere vardır. Güney Ahırı, 1.50x1.85
m. boyutlarında kareye yakın dikdörtgen
şekilli dört paye ile kuzey-güney yönlü iki
sahna ayrılmaktadır.
boyutlarında, yaklaşık dikdörtgen şekilli bir
plana sahiptir. Arastayı boydan boya kateden geniş koridorun üzerini örten tonozun
doğu yarısı, mahyalı bir beşik çatı şeklinde
dikdörtgen taş plaklarla kaplanmıştır. Külliyenin ortasında bir merkez konumunda
olan arastanın geniş koridoru, sirkilasyonu
sağlayan, üst örtülü bir sokak görünümündedir. Koridorun iki kenarı üzerinde sıralanan 23 dükkân vardır. Yapının doğu ve batı
cepheleri ortasında, koridorun iki ucunda
birer giriş bulunur. Arasta, 79.35x20.00 m.
boyutlarında, yaklaşık dikdörtgen şekilli bir
plana sahiptir. Doğu-batı yönlü bir koridorun iki yanına sıralanmış dükkânlar ile güney kenarı üzerinde yer alan bir ahır ile bir
hamamdan oluşmaktadır. Doğu-batı yönlü
koridor, tuğla ile inşa edilmiş, sivri kemerli
bir tonozla örtülüdür. Arasta’nın doğu girişi,
batı girişi gibi, bir sivri kemerle örtülüdür.
Yapı dışında herhangi bir süsleme unsuru
yoktur. Avluya açılan ana giriş kapısı ile
doğu ve batı yönlerdeki girişlerin üzeri üçgen alınlıklarla taçlandırılmıştır.
HAMAM
Yapı, arastanın güney kanadının batı
kesimine bitişiktir. Kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen bir planı vardır.
Batı cephesi kuzey ucunda, soyunmalık
mekânına açılan basık kemerli bir giriş ile
üst seviyede sivri kemerli iki pencere var-
ARASTA
Külliyenin merkezinde yer alan yapının
kuzeyinde revaklı avlu, güneyinde ise, hamam ve Güney Ahırı bulunmaktadır. Arasta,
doğu-batı yönde uzanan 79.35x20.00 m.
62
dır. Dışta duvarlar, bir sıra düzgün kesme
taş ve iki sıra tuğladan oluşan almaşık bir
dokuya sahiptir. Doğu ve batı cephelerindeki duvarlar, soyunmalığın bulunduğu
kesimden daha yüksektir. Hamama arastaya açılan bir kapıdan girilir. Soyunmalık
mekânının doğu, batı ve güney kenarlarına sivri kemerler atılmış ve kuzey kenarına, 4.00 m. ye yaklaşan sivri kemer tonozlu bir eyvan eklenmiştir. Doğu ve batı
yöndeki kemerlerin örttüğü alanlar ile
kuzeydeki eyvanın zemini yükseltilerek
sekiler oluşturulmuş, orta mekânın üzeri bir kubbeyle örtülüdür. Güney duvarı
ortalarında yer alan yuvarlak kemerli bir
açıklıktan ılıklık mekânına geçilir. Doğubatı yönünde uzanan ılıklığın dikdörtgen
bir planı ve üzeri bir aynalı manastır tonozuyla örtülüdür. Buradan da sivri kemerli
bir giriş aralığından sıcaklığa ulaşılır. Sıcaklığın kare planlı orta mekânı ve halvetler kubbelerle örtülmüştür. Güneybatı köşesindeki halvetin güney duvarı üzerinde,
su deposuna açılan sivri kemerli bir pencere vardır. Su deposu dikdörtgen planlıdır. Cehennemlik kanallarının açıldığı ateş
yakılan kısım tamamen tahrip olmuştur.
Hamamda süsleme unsuru yoktur.
63
ULUKIŞLA ÖKÜZ MEHMET PAŞA
COMPLEX
sa, Hospital, Inn, Turkish Bath, Caravanserai,
Fountain, Soup Kitchen, Monumental Tomb,
Library, Public Facilities, Private Cemetery
and Trade Shops. One of the aims, and in
one respect, the most important aim of the
construction of külliye by the Ottoman state
was to fulfil the state’s need for a housing
and development policy.
The main consideration in the building of
the Ulukışla Öküz Mehmet Paşa Külliye was
as a Post House. It is located on the highway
from Ankara to Adana in what is known as
the ‘marketplace’ of the centre of Ulukışla.
The complex of buildings is known locally,
variously, as Paşa Hanı, Kışla or Ulukışla Caravanserai. The name of the district today is
derived from Caravanserai. Research shows
that commercial travellers were right alongside what was used as the barracks of soldiers going on campaign. One of the indications that Öküz Mehmet Paşa, the man who
the külliye built, was originally from Ulukışla
is the very existence of the building. There
are a good many accounts and appraisals
of the building. The inspiration for the poem
called “Han Duvarları” (“Walls of the Inn”) by,
a well known poet in Turkish Literature, Faruk Nafiz Çamlıbel, was this külliye. Having
being in charge of the retreat that started in
the 17th C. in the Ottoman State and in putting down the Jelali rebellion that came after, which resulted in campaigns to the east,
The formation and development of cities
and the formation of an overall sense of
identity with its own particular architectural
characteristics that present a sense of the
whole is important with respect to the image
of any particular city. An analysis of Ottoman
town planning shows that much importance
and status was given to buildings with social
and religious functions. The tradition of külliye and the value accorded them is one of the
most important pieces and tangible aspects
of this. A short explanation, if necessary, of
what a Külliye is: a complex of buildings brought into being with the aim of being open to
the public and offering services to the public. Within were sheltered various buildings
with religious and social functions. Around
the mosque were buildings such as: Madra64
Öküz Mehmet Paşa, having seen this place
while using it as a barracks en route to the
Iran Campaign of 1615, after the campaign
came back here and had the külliye built
The külliye is built on land which slopes
from north to south. The focal point of the
complex, which from the east-west perspective has a roughly rectangular plan, is the
arasta (trade shops). The arasta is a covered street that allows circulation. The northern side of the arasta is adjacent to the courtyard of the Inn. The courtyard, which is an
almost square rectangle in shape, has the
arasta at its southern edge, with arcades to
the east and west; whilst to the north there were special sleeping quarters made of
chambers and three-sided vaults.
ned ‘last assembly’ place to the north and
a minaret where the western wall joins the
north end. The walls are faced in smooth cut
stone. During the last restoration the dome
was reinforced in concrete. On the inside it
is finished in plaster, on the outside, as are
the domes of the ‘last assembly’ place, it is
lined in lead. The dome sits on an octagonal
drum. There is a round and plaster ringed
window in every face of the drum. At different heights on the sides, extending all around the building, equally spaced, there are
three lines of red-coloured cut stone which
divide the face of the building into four. On
the east and west sides there are corresponding window arrangements, with on both sides, 3 in the bottom row and one on the top
row. In the middle of the north wall there is
a window to each side of the entrance. The
crown door boasts a rectangular frame of
concave piped moulding. Also found in the
mosque is the Mahfil (screened loge) which
is immediately above the entrance in the
form of a small balcony supported by stone
brackets. The present appearance of the
mosque is somewhat plain.
MOSQUE
Situated in the southeast corner of the külliye. It is known to the locals as Kışla Mosque. According to what is found in the Evliya
Çelebi mosque: “..the most famous mosque
is the Koca Mehmet Paşa Mosque, with its
domed minaret, and its courtyard paved
with marble, it is a charming mosque”. The
building was re-built and renovated in 1969,
1970 and 1977 by Vakıflar General Directorate. The current condition of the building is
of a single domed mosque with an almost
square rectangular plan with dimensions
of 12.20m x 14.00m. There is three sectio-
CARAVANSERAI
Courtyard and North Stable: the land on
which the Courtyard and North Stable stand
nowadays slopes from north to south. The
rectangular, almost square, courtyard is lo65
cated to the south border of the arasta. To
the east and west there are arcades whilst
to the north are residence made up of chambers and three-sided vaults. Looking from
the courtyard these quarters are horizontally adjacent to the North Stable. The North
Stable was used between 1953 and 1978 for
grain storage and between the years 1991
and 1996 as a carpet workshop.
The east side of the stable is crowned with
a triangular pediment. At the highest point in
the middle of the wall there was an embrasure window. Where the North Stable joins
the quarters at the north of the courtyards
is somewhat in ruins. The completely blind
north side of the North Stable is buttressed
by a wall with dimensions of 0.60m x 1.40m.
The west side, just like the east side, is crowned with a triangular pediment. There is
also an embrasure window at the top which
is symmetrical to that of the east side. The
doors to be found on the east and west sides, right in the middle of where North Stable and the arcades of the courtyard meet,
must have only been for travellers. There
is an entrance opening onto a second unit
via a pointed arch at the south of the west
arcade. The arcades on the east and west
are symmetrical. On the north side of the
central courtyard, adjoining the south wall of
the stable, are rows of rooms. These rooms
all on a north-south axis and all symmetrical,
are covered with a slightly pointed cradle
vault. In the middle of the north side of the
courtyard there is situated an open vault
entrance to the north Stable. This stable,
arranged on an east-west axis, is split into
two equal sections each supported by six
columns. There is no ornamentation at all in
the Courtyard and North Stable.
South Stable: between the mosque and
the bath-house, on flat land. One of the narrow sides adjoins the south side of the arasta. The walls of the building are completely
covered, inside and out, with cut stone. The
open areas that run north to south are covered with pointed arch cradle vaulting. The
east and west sides of the South Stable resemble each other in their arrangement. On
each of the two sides there are four supporting walls. In between each of the supporting
walls there is a small embrasure window.
The South Stable has dimensions of 1.50m x
1.85m on an almost-square rectangular plan
divided from north to south into 2 squares by
four supports.
ARASTA (TRADE SHOPS)
Located at the centre of the complex it
has the arcaded courtyard to its north and
the hamam and South Stable to its south.
The arasta design is roughly rectangular
on an east-west axis and had dimensions
of 79.35m x 20.00m. The arasta is cove66
red from end to end with a ridged vault of
rectangular stones that sit over the wide
corridors. Because of its situation at the
heart of the külliye the arasta has a wide
covered corridor which allows circulation.
On the sides of the corridor there were 23
shops in rows. There are entrances at each
end of the corridor in the middle of the east
and west sides. Along with the shops on an
east-west axis there is, on the south side, a
stable and a hamam. The east-west corridor
is brick-built and covered by a pointed arch
vault. There is no decoration on the outside of the building. Above the main entrance
that opens onto the courtyard and above
the entrances to the east and west there are
triangular frontals.
south edges of the changing rooms pointed arches have been added and to the
north side a pointed arch three-sided open
vault, approximately 4.00m high, has been
added. The space enclosed by the arches
on the east and west sides along with stone
bases that rise up from the ground level of
the open vault on the north support a dome
that covers the central space. In the middle
of the south wall there is an opening, via a
rounded arch, to the warm room. The warm
area is on a rectangular plan that runs east
to west and is covered by a panelled monastery vault. From here the hot area is reached
by way of a pointed arch. The hot area is a
square room in the centre with private rooms
on the perimeter covered by domes. High on
the south wall of the cubicle in the southwest
corner there is a pointed arch window that
opens into the water tank. The water tank is
rectangular. The section that housed the furnace and the hot pipes is completely destroyed. There are no elements of decoration in
the hamam.
HAMAM (TURKISH BATH)
The building adjoins the west part of the
south wing of the arasta. It is set out on a
rectangular plan that runs north to south. At
the north end of the west side there is lowarched entrance, with two pointed arch windows above, which opens into the changing
rooms. The exterior walls are made up of
an alternating pattern that consists of a row
of flat cut stone then two rows of brick. The
east and west side walls are higher than
those where the changing rooms are found.
The hamam is reached via an entrance that
opens into the arasta. To the east, west and
67
TÜRBELER
EXAMPLES OF TURBE (MONUMENTAL TOMBS)
HÜDAVENT HATUN TÜRBESİ
Taç kapısı üzerindeki inşa kitabesine
göre, 712H./ 1312–13 M. yılında yapılmıştır.
Anadolu Selçuklu Hükümdarı IV. Rukneddin Kılıç Aslan’ın kızı Hüdavend Hatun
yaptırmıştır. Günümüze bazı onarımlar görerek gelen türbe, orijinal özelliğini korumaktadır. Yapı, tek katlı ve sekizgen planlı
türbeler grubuna girer. Yapı inşasında sarımtırak renkte ince yönü trakit taşı; kapı
ve pencerelerin söve, kemer ve lentolar
ile kasnaktaki kuşak ve kitabelerde beyaz
mermer kullanılmıştır. Kasnaktaki sivri kemerli alınlıklardaki bezemelerle, pencerelerdeki figürlü süslemelerde ve pencere
şebekelerinde daha ince dokulu ve sert
olan kırmızımtırak renkte taş; iç mekânın
kubbe kasnağında sağır sivri kemerlerde siyah kesme taş kullanılarak oldukça
zengin malzemeye yer verilmiştir. Yapının
inşâsında oldukça temiz ve itinalı bir işçilik
görülür.
Türbe, sekiz kenarlı bir kaide üzerinde
sekizgen gövde olarak yükselmekte ve
üstte onatlı kenarlı kasnağa dönüşerek içten kubbeye, dıştan da sekiz kenarlı piramidal külahla kapatılmıştır. Türbe yapı bakımından olduğu kadar, bitkisel, geometrik
ve özellikle figürlü plastik bezemeleri bakımından özeldir.
HÜDAVENT HATUN TURBE
According to the inscription above the
crown door it was built in the years 1312-13
A.D. (Islamic Calendar: 712). It was built for
Hüdavend Hatun who was the daughter of
Rukneddin Kılıç Aslan IV, ruler of the Anatolian Seljuk State. Having undergone various
modifications and additions the turbe preserves its original function. It belongs to the
group of turbes built to an octagonal plan
with a single storey. In the construction a
yellow coloured thin cut thracyte stone has
been used; for the door and window frames,
arches and lintels and for the band of the
drum white marble has been employed. The
drum is adorned with pointed arch frontals;
the windows are decorated with figures and
around the windows a finer and stronger red
stone has been employed; on the inside of
the drum of the dome black cut stone has
been shaped into false pointed arches, all
giving a sense of a wealth of materials. The
building exhibits rather tidy and skilful craftsmanship.
The tomb is made up of an eight-sided
base on which stands an octagonal body
around which there is a sixteen-sided drum
that resembles a dome from the inside and
an eight-sided pyramid from the outside. The
tomb is interesting not just from the point of
view of its construction but also for its representations of flora and fauna, geometric patterns and, especially, figurative decoration.
68
Gündoğdu Türbesi
de taçkapı, kuzey ve batı cephelerinde
ise birer pencere açılmıştır. Taç kapıya
çift kollu ikişer basamaklı taş merdivenle
çıkılır.
Türbe sade inşa edilmekle birlikte, taçkapı, mihrap ve pencerelerde bezemeler
dikkati çeker.Taçkapı; genişlikleri farklı
iki bordür ve dört silmeyle üç yönden
kuşatılmıştır.Motifler alçak kabartma tekniğindedir.Taç kapı kavsarasızdır.İçteki
iki bordür, üstten kemer şeklinde kuşatılarak tahfif kemerini oluşturmuştur.İçte
mihrap oldukça sade tutulmuştur.
Niğde/Merkez, Yenice mahallesi Türbe
Sokakta ve Hüdavent Hatun Türbesi güney yönündedir. Türbenin inşa kitabesi
yoktur. Fakat Safer 745H./Haziran 1344
M. tarihinde vefat eden Gündoğdu oğlu
Ahi Bevvap adına yazılan mezar kitabesi sonradan taç kapıya yerleştirilmiştir.
Buna istinaden türbenin 1344 yılı civarı
yapıldığı kabul görülmektedir. Yapan ve
yaptıran bilinmemektedir.Bazı onarımlarla günümüze gelen türben, orijinal özelliğini korumaktadır.Yapı tek katlı ve kare
planlı türbeler sınıfına girer. Yapının inşasında sarımtırak renkte ince yönü trakit
taşı giriş açıklığı sövelerinde mermer,
basık kemerlerinde kırmızı ve sarımtırak
renklerde kesme taş, pencerelerin söve
ve lentolarında beyaz mermer kullanılmıştır.
Türbe inşâsında oldukça temiz bir işçilik görülmektedir.Kare planlı türbe dıştan; 6.50x6.50 m. ölçülerindedir. Yapının alt kısmı kare planlı, cephe duvarları
zeminden 2.20 m. yükseklikten itibaren
birbirine bitişik 2 üçgen oluşturacak şekilde pahlanarak üst kısımda onikigen
planlı ensiz bir kasnak meydana getirir.
Bu durum türbede dıştan piramidal külahla, içten de tromplu kubbeyle kapatılmasına sebeptir. Yapının doğu cephesin-
GÜNDOĞDU TURBE
Located in Türbe Street in the Yenice
Quarter of Central Niğde. Adjacent to
the Sır Ali Mosque and to the south of
the Hüdavent Hatun Turbe. The turbe
has no inscription. But the crown door
was installed later than June 1344 A.D.
(Islamic Calendar: Safer 745), the date
of the memorial book dedicated to the
deceased son of Gündöğdu, Ahi Bevvap.
On this basis the turbe can be dated to
around 1344. Who built it and for whom it
was built is not known. Having undergone various modifications and additions
the turbe preserves its original function.
It belongs to the group of turbes built to
a rectangular plan with a single storey.
For the construction yellow coloured
70
SARI SALTUK TÜRBESİ
thin thracyte stone is used; for the door
frames of the entrance, marble; for the
low arches red and yellow coloured cut
stone and for the window frames and
lintels white marble has been used.
The turbe displays a fairly high standard of workmanship. The external dimensions of the square plan mosque
are 6.50m x 6.50m. The square walls of
the lower part extend 2.20m from ground level from where they transform into
2 adjacent triangles which becomes a
12-sided drum to support the dome. This
is the reason that the turbe seems to be
topped with a dome that seems pyramidical from the outside but spherical
from the inside. There is a window each
on the east side crown door, and on the
north and west sides. From the crown
door a double winged stone staircase
ascends.
In a generally plain building the decoration of the crown door, the pulpit and
the windows stand out in terms of decoration. The crown door has two borders of different widths and surrounded
by four mouldings on three sides. The
crown door has a weave pattern. The
two inner borders echo the outer arch,
somewhat softening its outline. The niche has been left rather plain. The motifs
use a raised plaster technique.
Sarı Saltuk, Hacı Bektaşi Veli’nin çağdaşıdır. Sarı Saltuk Türbesi Bor ilçesinde bulunmaktadır. XIII. yüzyıla ait olan bu türbe
değişik zamanlarda onarım görmüştür. Bu
önemli şahsiyetin Fuat KÖPRÜLÜ’nün Türk
Edebiyatında “ İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde görmekteyiz. Taptuk Emre’nin piri
üstadı Sarı Saltuk’un hikayesini anlatan
Saltukname, Bor Halil Nuri Bey kütüphanesinin 17292 numarasına kayıtlı az bulunan
nüshalardan birisidir.
71
SARI SALTUK TURBE
açılan mazgal pencere sonradan kapıya
dönüştürülmüştür.İçte sonradan beton ile
kaplanmış bir sanduka bulunur. Sandukanın Sır Ali’ye ait olduğu söylenir. Yapı
oldukça sade ele alınmıştır.
From the time of Veli Sarı Saltuk Hacı
Bektaşi. The Sarı Saltuk Turbe is located
in the Bor District. Originally built in the
13th C. A.D. the turbe has had renovations at various times. It is mentioned in
the work called “İlk Mutasavvuflar” by
Fuat KÖPRÜLÜ, an important figure in
Turkish Literature. The book Saltukname, telling the story of the saintly Sarı
Saltuk by Taptuk Emre, is numbered
17292 in the few remaining records.
SIRALİ TURBE
Located in Çeşmeli Street in the Sır Ali
Quarter of Central Niğde. Adjacent to the
Sır Ali Mosque. The turbe has no inscription. But it has to have been built at the
same time as the mosque in around 1712.
The turbe presents itself as an organic
part of the whole mosque, being situated in the northwest corner of the Sır Ali
Mosque. The entrance to the inner turbe is by way of a wooden lintelled door
on the west end of the north wall. The
non-symmetrical inner space has approximate dimensions of 2.50m x 4.00m.
The roof is composed of a lower level of
flat earth supported by wooden beams
topped by tiles. The walls sit by the sides
of the roofing system. The embrasure
window on the west wall of the building
was later converted into a door. There is
an empty coffin later covered in concrete
on the inside. It is said that the coffin and
grave belong to Sır Ali. The building is
considered rather plain.
SIR ALİ TÜRBESİ
Niğde/ Merkez, Sır Ali Mahallesi, Çeşmeli Sokaktadır. Sır Ali Camii’ne bitişiktir.
Türbenin inşâ kitabesi yoktur. Fakat Sır
Ali Camî ile beraber 1712 yılı civarı inşa
edildiği görüşü hakimdir. Türbe Sır Ali
Camî’nin kuzeybatı köşesine yerleştirilmiş, cami ile organik bir bütünlük arz
eder. Türbeye harimin kuzey duvarının
batı tarafında yer alan ahşap lentolu
kapıdan giriş sağlanır. İç mekan çarpık
planlı olup, yaklaşık 2.50x 4.00 m. boyutlarındadır. Alttan ahşap kirişlemeli düz
toprak dam ile üstten de kiremit çatıyla
kapatılmıştır.Örtü sistemi yanlarda duvarlara oturmaktadır. Yapının batı duvarında
72
DÖRTAYAK TÜRBESİ
narak 0.40 m. yüksekliğinde ve taş kornişle sonlanan sekizgen planlı kasnak
oluşturulmuştur. Kubbe bu kasnak üzerine yerleştirilmiştir. Kubbe altında prizma
şeklinde yekpare taş sanduka(yazı yoktur)yer alır.
Yapı oldukça sade inşâ edilmiştir.
Niğde/Merkez, Yenice mahallesi Dört
Ayak Sokakta yer alır. Yapının inşâ kitabesi olmadığı gibi, kaynak bilgide yoktur.
Fakat yaklaşık 15.00 m. kuzeyinde türbeyle aynı ismi taşıyan camî ile çeşme
bulunmakta ve çeşme üzerindeki kitabeye göre, 1178H. / 1764-65 M. yılında
yapılmıştır. Camî - çeşme ve türbe de
aynı tip taş malzemesi kullanılmıştır. Bu
özelliklerden dolayı muhtemelen cami
ile aynı tarihlidir. Çeşme Ebu Bekir Ağa
tarafından yaptırılmıştır. Türbeyi de aynı
şahsın inşa ettirdiği düşünülebilir. Orijinal özelliğini koruyan türbe 1976 ve 1982
yıllarında onarım görmüş, bu onarımlarla
kubbenin kaplama taşları yenilenmiş ve
çevre düzeni yapılmıştır. Dıştan, 3.82x
3.82 m. boyutlarındaki yapı, baldaken
tipi türbeler gurubuna dahildir. Kubbenin
iç kısmında tuğla; ayak, kemer ve kubbenin dış kısmında sarımtırak renkte ince
yönü trakit taşı kullanılmıştır. Türbe “L”
biçiminde ve 2m. yüksekliğinde 4 ayağa
sivri kemerler yardımıyla oturan 2.70 m.
çapında kubbeyle kapatılmıştır. Örtü sistemine köşelerden pandantiflerle geçilmiştir. Ayakların dış köşeleri, kemerlerin
üzengi taşları hizasından itibaren pahla73
DÖRTAYAK TURBE
top of a stone cornice sitting on the stirrup
stones of the arches rising up from a height
of about 40cm from the corner bases. The
dome sits on top of this drum. Beneath the
dome there is a prism-shaped single-pieced
empty coffin, devoid of inscriptions.
There is not much ornamentation.
Located in Dört Ayak Street in the Yenice Quarter of Central Niğde. As there is no
inscription there is no information about the
source. However approximately 15m north
of the turbe there are a mosque and fountain with the same name and, according to
the inscription on the fountain, it was built
1764-65 A.D. (Islamic Calendar: 1178). The
same stone material was used in the mosque-fountain and in the turbe. Because of
this they must be from the same date. The
fountain was commissioned by Ebu Bekir
Ağa, it can be assumed that he was also
responsible for the construction of the turbe. Having many of its original features the
turbe underwent renovations in 1976 and
1982 during which times the covering stones of the dome were renewed and the surroundings were tidied up. The building has
external dimensions of 3.82m x 3.82m and
is classified as baldaken. The inside of the
dome is of brick with the base, arch and outer dome being of yellow coloured thin cut
thracyte stone. The ‘L’ part of the turbe is
2m high covered a dome of 2.70m diameter supported by a 4-legged pointed arch.
There are pendentives in the corners of
the roofing. There is an octagonal drum on
ŞEREF ALİ TÜRBESİ
Niğde/Merkez, Yukarı Kayabaşı mahallesi Şerif Ali Sokağındadır. İnşa kitabesine
göre, 1282 H./ 1865-66 M. yılında yapılmıştır. Yaptıran Hacı Said Paşa’dır. Orijinal durumunu koruyan Türbe, 1976 yılında restore
edilmiş,cephe duvarlarında aşınan taşlar yenilenmiştir.Yapı tek katlı, dikdörtgen planlıdır.
Dıştan, 5.90x 9.20 boyutlarında, kuzey-güney doğrultudadır. Yapı inşasında; sarımtırak
renkte ince yönü trakit taşı kullanılmış ve
itinalı işçilik görülür. Yapı oldukça sade inşâ
edilmiştir.
1335 yılında yapılan Sungurbey türbesi ile
Kesikbaş, Ağayusuf, Arapdede, Şah Süleyman türbeleri de Niğde ili merkezinde bulunmaktadır.
ŞEREF ALİ TURBE
Located in Şerif Alı Street in the Upper Kayabaşı Quarter of Central Niğde. According
to the inscription it was built in 1865-66 A.D.
74
SOKULLU MEHMET PAŞA
BEDESTENİ
(Islamic Calendar: 1282) on the instructions
of Hacı Said Paşa. Preserved in its original
state the Turbe was restored in 1976 when
the stone of the exterior walls was renewed. It is a single-storey, rectangular building. The external dimensions are 5.90m
x 9.20m and it is laid out on a north-south
axis. In the construction a yellow coloured
thin cut thracyte stone has been used and a
high level of craftsmanship is evident. There
is not much ornamentation.
Also to be found in the town centre are
the Sungurbey turbe, dating from 1335,
along with the tombs of Kesikbaş, Ağayusuf, Arapdede and Şah Süleyman.
Kalenin güneybatı tarafında ve Sungur
Bey Camii’nin kuzeyinde yer alır. Osmanlı
Sadrazamlarından Sokullu Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bedestenin inşâ kitabesi yoktur. Fakat Sokullu Mehmet Paşa’nın
Evahiri Zilhicce 981H./1574 M. yılı nisan ayı
sonlarına ait vakfiyesinde; Karaman Vilayetinin Niğde Sancağı’na bağlı Bor’da altına
bedesten, üstüne camî ve yanına mektep ile
Niğde’de bedesten yaptırdığı belirtilmektedir. Vakfiyeye göre bedestenin 1574 yılında
inşa edildiği ortak görüşü vardır. Fonksiyonunu yitiren yapı çeşitli onarımlardan geçmiştir.
Bedesten Arasta şeklinde inşa edilmiştir.Bu
sınıfa girenlerin en uzunudur.Dıştan yaklaşık
14.70x 76.50 m. ölçülerindedir. Türk bedesten mimarisinin en önemlilerindendir. Yapı
inşasında; sarımtırak renkte ince yönü trakit
taşı kullanılmış ve itinalı işçilik görülür. Örtü
sistemi üsten sıkıştırılmış toprak tabaka iledir.
Doğu- batı doğrultudadır. Yapı oldukça sade
inşa edilmiştir. Bedestenin içi; kuzey-güney
doğrultusunda uzanan ortalama 6.60x7.20
m. boyutlarındaki beşik tonozlu sokağın iki
tarafına karşılıklı yerleştirilen ve doğudan sokağa açılan toplam (48) dükkan ile doğu kapısına geçişi sağlayan mekanlardan oluşur.
Bedestene kuzey, güney ve doğu cephenin
ortasına yerleştirilen üç kapıdan girilmektedir.
75
2006 yılında bedesten Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş, üst örtü
kurşun kaplama ile kapatılmıştır.
SOKULLU MEHMET PAŞA VAULTED
BAZAAR
Located to the southwest of the castle
and to the north of the Sunger Bey Mosque.
It was built on the instruction of Sokullu Mehmet Paşa, a Grand Vizier of the Ottoman
Empire. The bedesten (vaulted bazaar) has
no inscription. However, in the charitable
donations of Mehmet Paşa for the end of
April 1574 (Islamic Calendar: Evahiri Zilhicce
981H) there is listed as being a place with a
vaulted bazaar below, a mosque above with
a school to the side in Bor, part of the Sanjak
of Niğde in the Province of Karaman. This
clarifies that the Niğde Bedesten was built
by him. Therefore according to the charity
register the building was already in existence in 1574. The building, which has not retained its original function, has undergone va-
rious modifications. The Bedesten is built to
the same plan as an Arasta (complex of trade shops). It is one of the longest of its type.
The external dimensions are approximately
14.70m x 76.50m. It is the most important
example of a bedesten in Turkish architecture. In the construction a yellow coloured thin
cut thracyte stone has been used and the
level of craftsmanship is exemplary. On top
of the roof a layer of condensed earth was
added. It runs on an east to west axis. The
building is rather plain. In the inside there are
a total of 48 shops arranged on both sides
of the streets with approximate dimensions
of 6.60m x 7.20m running north-south under
a cradle-vaulted roof and rooms that lead to
the east door. There are three entrances to
the bedesten, at the centre of the north, south and east sides.
In 2006 the bedesten was restored by the
Vakıflar General Directorate and the roof
was sealed with lead.
76
SARI HAN
SARI HAN
Bor Caddesindedir. İnşa kitabesine göre,
Zilhicce 758H./Kasım 1357 M. tarihinde yapılmıştır. Hanı yaptıran ise Ahmet Fakih’in
oğlu Hacı Muhammed’dir. Orijinal durumunu
büyük ölçüde koruyarak günümüze gelen
hanın mülkiyeti Vakıflar Müdürlüğü’nün olup,
1994’te özel şahıslara lokanta olarak kiralanmıştır. Han, tek katlı ve tek sahınlı olarak
planlanmış ve ön mekânı yoktur. Kuzey-güney doğrultusunda yerleştirilen yapı, dıştan
9.95x21.95 m. ölçülerindedir. Han, yolcuların
ve hayvanların kalması amacıyla tek bölümlü yapılmıştır. İnşâsında sarımtrak yonu trakit
taşı kullanılmıştır. Boyuna dikdörtgen planlı
hana, güney cephe ortasından 2.07x2.55m.
boyutlarında basık kemerli ve söveli kapıdan
girilir. Tek sahından oluşan iç mekân, boydan
boya sivri beşik tonoz ile kapatılmıştır. Kuzey
duvarının üst kısmında açılan bir küçük pencereyle iç mekân aydınlatılması sağlanmıştır.
Located on Bor Street. According to the
inscription it was built in November 1357
A.D. (Islamic Calendar: the month of Zilhicce, 758). The Han was built by Hacı Muhammed, the son of Ahmet Fakih. The han,
which has survived in large measure in its
original state, is in the hands of the Vakıflar Directorate, who, in 1994, leased it as a
special category restaurant. The han was
designed as a single storey building with a
single room and no front porch. The building is set out from north to south and has
external dimensions of 9.95m x 21.95m.
Built in order to accommodate travellers
and animals the han has only one section.
A yellowish thracyte stone is employed in
the construction. Cross-sectionally rectangular, the middle of the south side is 2.07m
x 2.55m. Because of
the dimensions entry is
by a low arched door.
The whole of the inside
is one space, covered
end to end by a pointed
cradle vault. The interior is lit by a window that
opens on the upper part
of the north wall.
77
Bor Sokullu Mehmet Paşa Bedesteni ve Paşa Camii (1574)
Sokullu Mehmet Paşa Vaulted Bazaar and Paşa Mosque
MERKEZDEKİ HAMAMLAR
Niğde’de günümüze Çarşı Hamam’ı (XVII.
Yüzyıl) ve Murat Paşa Hamam’ı (XVII. Yüzyılın
ortaları) gelmiştir. Türk hamam mimarisinin
genel özelliklerini taşıyan bu yapılar; soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvetleri ile sıcak
su deposundan müteşekkildir. Hamamların
soyunmalık bölümleri orijinal özelliklerini
yitirmekle birlikte, diğer kısımlar asli durumlarını korumuşlardır. Ayrıca Çarşı Hamam’ında sıcak su deposu önceden soyunmalık,
ılıklık ve sıcaklık bölümleri ile aynı eksen
üzerinde yer alırken, sonradan yıkılarak sıcaklığın yan tarafına yerleştirilmiştir. Murat
Paşa Hamam’ında ise, sıcak su deposu, arsa
durumundan dolayı sıcaklığın yan tarafına
yapılmıştır. Niğde Çarşı Hamamı’nın sıcaklık
bölümü; merkezi bir mekân etrafında aksiyal olarak düzenlenmiş, eyvanlar ve köşe
halvetlerinden meydana gelir. Murat Paşa
Hamamı ise; sıcaklık kısmı, kare bir sıcaklık
etrafında sıralanan halvetli hamamlar gurubuna girmektedir.
private cubicles and hot water tanks. Although the changing area has lost many of their original characteristics the other sections
have retained many of their original features. In the Çarşı Hamam formerly the changing rooms, warm room and hot room used
to be all in a line above the hot water tank,
which was later knocked down and moved
next to the hot room. In the Murat Paşa Hamam, because of the situation of the land,
the hot water tank was positioned next to
the hot room. The hot section of the Niğde
Çarşı Hamam was designed as an axial point as all the open vaults and corner cubicles
lead onto the central space. As for the Murat Paşa Hamam it is classified with those
hamams that have a square hot room with
cubicles in rows around.
TOWN CENTRE HAMAMS
(TURKISH BATHS)
Surviving to the present day in Niğde are
the Çarşı Hamam from the 17th C. A.D. and
Murat Paşa Hamam from the middle of the
19th C. A.D. Having all the classic characteristics of the Turkish Hamams they consist
of, changing rooms, warm rooms, hot rooms,
79
Yeşilburç Kilise (Camii)
Yeşilburç Churche (Mosque)
KİLİSELER (Yakınçağ)
hand-drawn interior decoration. Places with
churches that have a social function include:
Upper Kayabaşı, the Greek Church in Sungurbey Quarter, the Armenian Church in Eski
saray Quarter, Kumluca, Hamamlı, Konaklı,
Fertek, Küçükköy, Yeşilburç, Ballıköy, Hançerli, Hasaköy. There are churches from the
late Ottoman period in, amongst others: Dikilitaş, Altunhisar, Ovacık, Uluağaç, Kiçağaç
and Tırhan
İlimizde, 1800’lü yılların başlarında yapılmış
il, ilçe ve köylerde birçok kilise bulunmaktadır. Mimari yapı tarzları birbirine çok yakındır.
Dikdörtgen, basit haç planlı, üç nefli, üç apsisli, yarı açık narteksli, kırma çatılı ve yontu
taştan yapılmış bazilikalardır. Mimarisine büyük önem verilen çatı kaplamaları çeşitlilik
arz eder. İç bezemelerindeki kalem işlerinde geç dönem Türk-Barok üslubunun izleri
görülür. Bugün bir kısmı sosyal amaçlı kullanılan kiliselerin, bulundukları yerler; Yukarı
Kayabaşı, Sungurbey Mahallesi Rum kilisesi,
Eski saray mah. Ermeni Kilisesi, Kumluca, Hamamlı, Konaklı, Fertek, Küçükköy, Yeşilburç,
Ballıköy, Hançerli, Hasaköy ve Dikilitaş, Altunhisar, Ovacık, Uluağaç, Kiçağaç, Tırhan,
vb. yerlerde geç Osmanlı döneminde yapılmış kiliseler mevcuttur.
CHURCHES (Modern Era)
In this province, which dates back to the
early 19th C. A.D., there are many churches
located in its districts and villages. In terms
of their architecture they are all very similar
to each other. They are examples of basilica
on a simple cruciform plan, with three naves,
three apses, a half-open narthex, a sloping
roof and made of chiselled stone. Architecturally of most interest is the variety of different roots they demonstrate. There is evidence of late-period Turkish-Baroque in the
82
NİĞDE EVLERİ
nında özgün özelliğine sahipken zamanla
bakımsızlık nedeniyle harap vaziyettedir. Çoğunluğun da kitabe ve vakfiye olmamasına
karşın, kitabesi olan yapılar eşliğinde, gerekse üslup bakımından 19.yy. Geç Osmanlı yapı
topluluklarıdır.
Geleneksel Niğde evleri Niğde ili merkez
Kadıoğlu sokak ve Cullaz sokakta bulunmaktadır.Aşağı Kayabaşı Mahallesi, Kadıoğlu
Sokak’ta ve Songur Mahallesinde yer alan
bu yapı topluluğu Niğde kentindeki geleneksel Türk evi özelliklerini ayrıntılı bir biçimde
yansıtmaktadır. Yapıların ana taşıyıcı elemanı
olan duvarlar genelde ince yönü, kaba yönü
ve moloz taştan inşa edilerek, duvar örgüsünde genellikle kum ve kireç karışımından
oluşan harç kullanılmıştır. Genelinde duvarlarda ahşap hatıllara yer verilmiştir. Duvarların masifliği çeşitli sayıda pencerelerle giderilmeye çalışılmıştır. Örtü sisteminde genelde
ahşap tavan tekniği ile ya doğrudan duvarlara, sivri kemer yardımıyla taş veya mermer
ve ahşap sütunlara istinat ettirilmiştir.
Sokaktaki yapılar genelde konut mimarisinde ele alınmıştır. Zemin+1 katlı olup sokak
ortasında veya köşe başlarında yoğunlaşmışlardır. Girişleri genelde çift kanatlı ahşap
kapı iledir. Ahşap kapıdan zemine giriş sağlanır. Ara bölmeden genelinde karşılıklı çift
veya tek taş basamaklarla birinci katta yer
alan ahşap balkona ulaşılır. Balkondan avluya ve avludan ise odalara ulaşılır. Zemin
ve birinci kat birbirine orantılı pencerelerle
aydınlatma sağlanmıştır. Genelde yapıya ait
bahçe vardır ve bahçe giriş kapıları anıtsal
özelliktedir. Yapılar düz damlı iken çoğunluğu kırma çatı ile örtülmüştür Birçoğu zama-
NİĞDE HOUSES
There are traditional Niğde houses to be
found on Kadıoğlu St. and Cullaz St. in the
centre of Niğde. This group of buildings, located in the Lower Kayabaşı Quarter, in Kadıoğlu St. and in Songur Quarter, exhibits all
the detailed chararacteristics of Traditional
Turkish houses in the city of Niğde. Generally the walls, which are the main support of
these buildings, are built from thin-cut, thickcut or rubble stone held together by a mortar made of a mix of sand and lime. Generally between the layers of stone there are
wooden cross beams. There are attempts
to insert various windows to break up the
uniformity of the walls. The roofing techniques are generally based on timber ceilings
extending directly from the walls, aided by
pointed arches that sit on columns of stone
or marble or timber.
The buildings of the street are generally
considered as residential architecture. Having a ground floor and first storey they are
concentrated in the middle of the street or
at the corners. The entrances are generally
83
by way of double wooden doors. The wooden door gives access to the ground floor. In
the in between spaces there are generally
reciprocal double or single stone steps that
go up to the wooden balconies on the first
floor. From the balcony the courtyard can be
reached and from the courtyard, the rooms.
The ground and first floors are illuminated
by equally-sized windows. Generally the
buildings have gardens and the entrance
to the garden will characteristically be imposing. Whilst the buildings are flat-roofed
many are topped by a half-attic.
Due to a lack of maintenance some of
which were once originally distinct are now
in ruins. Most, although there is no inscription or dedication, are comparable to ones
with inscriptions that date them, and by their
style, to the Late Ottoman period in the early
20th C. A.D.
84
BOR BİLGİNLER KONAĞI
adet pencere vardır. Yapının çatısı onarılarak
üstü Marsilya tipi kiremitle örtülüdür.
Niğde İli, Bor İlçesi, Sokubaşı mahallesi Kayabaşı Çıkmazı, Eski Hal arkasında yer almaktadır. Konak; Yeni Öğretmen evinin yakınında,
İstanbul Caddesi yönünde zemin+ iki katlı
diğer cephelerde zemin+1 katlı dikdörtgen
planlı kerpiç+moloz taş malzemeli bir yapıdır. Üst katta cumbalı biçimde parselin tamamı üzerine oturan yapı, kerpiç, moloz taş ve
çamur sıvalı olarak inşa edilmiştir. Orta sofalı
plan şeması özgününde, cephelerdeki çıkma
üzerindeki üçgen alınlıklarda süsleme vardır.
Doğu cephesinde tek kollu bir taş basamaklı merdivenle hezen + ahşap kaplamalı olan
binanın balkonuna çıkılır. Bu cephede giriş
zemin üstü katta cumbanın altında iki kanatlı ahşap kapı ile sağlanır. Kapının sol yanında
bir adet dikdörtgen pencere, cumbanın iki
yanında 1. katta ikişer adet dikdörtgen giyotin pencere yer alır. Yine 2. katta cumbanın iki
yanında simetrik konumda ikişer ½ oranlı dikdörtgen pencere yer alır. Ayrıca 3 adet ahşap
eli böğründe ile destekli cumba üzerinde 6
adet kemerli bitişik tarzda camekanlı pencere vardır. Cumba üzeri üçgen alınlıkta 2 adet
45 dereceli simetrik, cumba üzeri iki yanda
da birer adet dikdörtgen pencere mevcuttur.
Güney cephede ise, orta eksende simetrik
olan cephede üst kat cumbada 2 adet, cumba yanında birer adet, cumba iki tarafında
üçer adet dikdörtgen pencere vardır. Cumba
hizası altında ise, ikişer; cumba yanında üçer
BOR BİLGİNLER MANSION
Located on Kayabaşı Çıkmazı in the Sokubaşı Quarter of the Bor District of the Province
of Niğde; behind the Eski Hal. The mansion is
a building made of sun-dried brick and rubble which on the Istanbul Caddesi side, has a
ground floor plus two upper storeys and, on
the other sides a ground floor plus one upper
storey to a rectangular plan. It is close to the
Yeni Öğretmen evi. The building completely
fills the plot with overhanging balconies on
the upper floor and is constructed from sundried brick, rubble and plastered mud. There
are decorative triangular frontals sticking out
on the sides of the original central hall plan.
On the east side there is a single staircase of
stone steps covered with wood that ascend
to the building’s balcony. The entrance on this
side from the ground to the upper floor is by
way of a double wooden door beneath the
overhanging balcony. There is a single rectangular window on the left side of the door,
on the first floor there a pair of rectangular
guillotine windows on each side of the balcony. In the same symmetry on the second
floor there is again a pair of rectangular halfsize windows on each side of the balcony.
Also there are 3 non-supporting windows,
and, above the balcony, 6 weight-bearing
90
arched display windows adjacent to each
other. In the frontal above the balcony there
are 2 windows set at an angle of 45 degrees
and symmetrical and to both sides above the
balcony a rectangular window. On the south
side symmetrical around the central axis in
the upper floor there are 2 windows in the
overhanging balcony and two windows on
each side of the balcony. Plus 3 rectangular
windows running alongside each side of the
balcony. Below the level of the balcony there
are two windows per side and three per lateral side. The building’s roof, which has been
repaired, is covered with Marseille tiles.
Geleneksel Hayat ve El Sanatları / Traditional Life and Handicrafts
Sende Gördüklerini Buradab Paylaşabilirsin